Türkiye’de “Kürt varlığı”nın “Kürt sorunu”na dönüşmesi çok talihsiz bir gelişme. Ama bu konuda devlet tarafından yürürlüğe konmuş “politikalar”a bir göz atınca başka türlü olmasının imkanı bulunmadığını ve bulunamayacağını görüyoruz. Hani, karlı havada yürüyünce “kart kurt” sesler çıkıyordu da “Kürt” adı oradan geliyordu falan. Zaten “Kürt sorunu yoktur” diye kavga edenler bunun bir sorun haline gelmesinde en belirleyici rolü oynayanlardır.
Zamanında büyülü bir etkisi olan “barışçı çözüm” girişimi Tayyip Erdoğan’ın düşünüp ürettiği bir formüldü. “Tut ki başarılı olmadı, yürümedi” diye düşünmüştüm o zaman. “Gene de sırf bu ‘barışçı’ sıfatının telaffuz edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı tarafından telaffuz edilmiş olması önemli bir kazanımdır. İnsanların zihninde bir yere oturacaktır” diyordum. Gene derim; ama unutulmaması gereken bir şey daha var. Bir konuda aydınlık bir gelecek vadettikten sonra böyle bir şey olamayacağını göstermek derin bir hayal kırıklığı ve derin bir karamsarlık yaratır. “Barış” dendi, iyi oldu, ama şimdi işler iyi yürümüyor. Nereye varacağız?
Nitekim biraz sonra olay bitti. Tayyip Erdoğan kendisi için çıkar yolun faşizan bir rota izlemek olduğuna karar vererek bugün de devam ettirdiği çizgiye sapınca ne “barış” kaldı, ne “çözüm”. Bu noktaya gelişte karşı tarafın, yani PKK’nın kusuru yok mu? Elbette var, ama kendi söylediğini ciddiye alan bir siyaset adamı PKK’yı kolayca “oyun bozucu” konumuna itebilir (zaten oradaydı), barış isteyen çoğunlukla yoluna devam edebilirdi. Ama Erdoğan’ın “barışın mimarı” değil savaşın şahini olmayı tercih etti. Böylece bugünlere geldik. Hala “Bu işi Erdoğan çözer” diye düşünen Kürtler var ama bunun mümkün olduğunu sanmıyorum. Erdoğan’ın saptığı patikadan dönüş olduğunu da düşünmüyorum. Şimdi Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” diyenler cephesinde. Oraya ısınmış, benimsemiş yeni rolünü.
“Normalleşme” üstüne bir edebiyat yaptıktan sonra yeni “kayyum” politikaları Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapma üslubu hakkında iyi fikir veriyor.
Türkçe’de bir deyim, daha doğrusu bir atasözü var: “Zorla güzellik olmaz.” Bu “olmama” durumunu güzellikten başka (ama ona yakın) şeylere de uygulayabiliriz: zorla barış olmaz, örneğin. Barış yapan iki kişiden biri varılan sonuçtan tam memnun, öbürü ise hoşnutsuz ise demek ki “barış” olmamış, bir tarafın kendi iradesini dikte etmesi gerçekleşmiştir; bu da “barış” değildir.
Türkiye’nin Kürt nüfusu “dikte edilen” koşulları, birlikte varolma biçimini kabul etmeyecektir.
Ama Türkiye adına siyaset yapan kadrolar bunu istiyor, sürekli bunu dayatıyorlar. Ve zaten öyle bir yapı kurulmuş ki bu yaklaşımı benimsemeyen bir siyasi gücün olayların akışını değiştirecek konuma gelmesini engelliyorlar. Demokrasi, bu engelleyici güce karşı birleşmekle elde edilecek bir şey. Bunu yapmak yerine bu yazısız yasayı uygulayanlara sevimli görünme manevraları ile varılacak bir demokrasi yok.
“Türkiye’de bir Kürt sorunu yoktur.” Daha öncesini karıştırmayalım, ama Cumhuriyet rejimi ulus-devlet düzeni kurulduğundan beri yaşadığımız bir yığın olay neyin nesi? “Kürt isyanları” diye tanıdığımız olaylar Türkiye’de değil, Merih’te mi cereyan etti? Öcalan ve PKK nasıl çıktı, ne oldu da bunca yıldır varoluyorlar? Sorun yok diyenler tabii kendi söylediklerine inanmıyorlar ve yok dedikleri şey üstüne siyaset kurmak için didiniyorlar?
Kürt sorunu yok, terör sorunu var! Bunu kime kabul ettireceksiniz?
Doğru olmadığını herkesin bildiği bir iddia üstüne siyaset kurmak, hele bir hayat tarzı inşa etmek kısa sürede egemen kesimin istediği türden bir sonuç veriyor gibi gözükebilir. Ama bu baskıyla kurulan ve devam ettirilen bir “sükunet” demektir. Gerçek bir devamlılığı olamaz. Bir ülkeyi paylaşan iki halk bu ülkede yaşıyor olmaktan, o öteki halkla birlikte yaşıyor olmaktan mutlu olmazsa bu birlikte yaşama keyfiyeti bir “azap” haline gelebilir, gelir.
AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Yalan üstüne yalan. Evet, toplumda hâlâ AKP’ye oy verecek hatırı sayılır bir kesim var. “Terörist CHP” tezini onlara kabul ettirebilirsiniz. Ama siz “CHP’liler aslında uzaydan geliyorlar” deseniz de bu kesim size inanmaya hazırdır. Böylece AKP gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir.
Vesselam!