Meşhur ilahiyatçı İhsan Şenocak'ı, Abdünnâsır'ın idam ettiği Fi Zılalil Kur'an'ın müellifi Seyyid Kutub'a "şehid" dediğinden dolayı, Prof. Ahmet Şimşirgil ehlisünnetten çıkarmıştı. Şenocak da "Ehlisünnet sizin aile şirketiniz mi ki bizi çıkarıyorsun..." şeklinde karşılık vermişti.
Takdir edersiniz ki Şenocak Hoca'nın espritüel cevabı oldukça etkileyiciydi; lakin naçizane tavsiyem yine de dikkat etsin. Prof. Şimşirgil sonuçta tarihçidir, onun çıkarmasıyla ehlisünnetten çıkmaz ama Cübbeli Ahmet Hocam bir çıkartırsa bir daha zor girer! Yani, yeri garanti değil, o kadar mağrur olmasın...
Seyyid Kutub konusunda Nureddin Yıldız Hoca anladığım kadarıyla İhsan Şenocak gibi düşünüyor. Cübbeli Ahmet Hocam ise Şenocak ile Şimşirgil arasında bir yerde duruyordu. (Hâlâ aynı yerde mi duruyor, doğrusu bilemiyorum. Malumunuz ilim her geçen gün ilerliyor.)
Geçen gün "Nureddin Yıldız'ı dinlemeyin demek zorunda kalıyoruz" başlıklı bir videosuna denk gelince merakıma yenildim. O kadar ki, Cübbeli Ahmet Hocam dinlemeyin diyorsa vardır bir hikmeti deyip Nureddin Yıldız'ı dinlemek için şappadak harekete geçtim. Evvela "Yoldaki Nasihatler" başlıklı videosunu gördüm. Başlığı da Seyyid Kutub'un manifesto niteliğindeki "Yoldaki İşaretler" eserinden mülhem sandım. Yanılmışım ki ne kadar!
Meğer bizim Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "yolu" bildiğiniz otobanmış. Sizin anlayacağınız, otobanda seyir halindeki bir arabanın arka koltuğunda oturmuş "vaaz" veriyordu. Şaşırdım ama ironik bulmadım. İronik olan, envaiçeşit tefsir ve dini klasiklerin göz kamaştırıcı şekilde yer aldığı duvardan duvara kütüphanesinin önündeki masaya kurulup laptopa bakarak vaaz verenlerin hali pürmelaliydi. (Allah eksikliklerini vermesin, ne güzel hocalarımız var.)
***
Nureddin Yıldız'ın "Baskı Altındayım. 28 Şubat'ta Daha Rahattım!" başlıklı bir başka videosunu görünce kalakaldım! "Hay Allah!" diye ünledim, "İçine Ahmet Taşgetiren mi kaçmış?"Zira, Taşgetiren bir defasında "28 Şubat'tan daha beter" demişti de felaket taaccüp etmiştim. Şaşmamak elde değildi. Yaz aylarında çocukların Kur'an öğrenmelerine bile yasak getiren, başörtüsüne özgürlük talep etmeyi "Laikliğe karşı eylemlerin odağı olmak..." şeklinde değerlendirip parti kapatma gerekçesi sayan 28 Şubat'la bu dönemi bir tutup sonra da "çağdaşlık" adına Balıkesir'de çarşaflı kadını zincire vuran neomandacılarla siyaseten kol kola girmek nasıl bir zilletti? Gelgelelim, "Baskı Altındayım. 28 Şubat'ta Daha Rahattım!" diyen Nureddin Yıldız Hocamızın maruz kaldığı baskı ile Taşgetiren'in iddia ettiği baskı arasında hiçbir bağ yoktu. Nureddin Hoca mezkûr başlığı seçmekle sanırım "müşteriye" (yani izleyiciye) "gel gel" yapmıştı.
***
Muhterem Nureddin Yıldız ilgili videosunda şöyle diyordu: "Bir âlem olduk, ben kendi açımdan 28 Şubat'ta yargılandım, evim basıldı bu kadar endişeli değildim. Bir tek riskim vardı 5 sene, 10 sene hapse atabilirlerdi. Ama bir Müslüman bana beddua eder, din dışı olmakla, dini sömürmekle itham eder diye bir endişem yoktu..." Hocaların birbirlerini olur olmaz yere itham etmelerinden, hatta tekfir etmelerinden haklı olarak şekvacıydı. Günümüzde hocaların "iki büyük tehditten dolayı" zorluk çektiklerini belirttiği aynı videosunda, birincisi tehdit olarak toplum ile aralarında oluşan uçurumdan söz ediyordu.
İyisi mi hülasa ederek şuracığa iktibas edeyim de birlikte dinleyelim: "Allah'ı ahireti anlatan her şeyi toplum tıkanmış kulaklarla dinliyor. 28 Şubat'ta daha rahattı, çünkü kulaklar tıkalı değildi... İkinci tehdit, herkes her şeyi en iyi şekilde biliyor; çok çabuk tenkit ediyor, karşılık veriyor. Mesela sosyal medyadan takip ettiğinizde 'Bunu yeni öğrendim elhamdülillah' diyen insana rastlayamıyorsunuz. Mesela 20 dakikalık konuşmayı Youtube'a koyuyorsunuz, henüz 3'üncü dakikasında, 'Bu konuşma harikaydı, çok etkili oldu, Allah razı olsun hocam' diyorlar..." Hocanın da işi zor, henüz konuşmasına başlamadan, "Allah belanı versin yanlış konuşuyorsun" diyenler bile varmış.
Gerçi bizim işimiz hocadan da zor. Öyle okurlar var ki başkasının yazısını okuyup bize şarlıyor.