Bahçeli’nin eli, ABD seçimleri ve İsrail

PKK hareketinin üç ana karar merkezi var. Yıllardır sesi duyulmayan Öcalan, Kandil ve Türkiye’de pek de dikkate alınmayan Avrupa.

Avrupa deyince aklımıza sadece Türkiye’den kaçan ya da göçmen Kürtler gelmesin. PKK’nın 30 yıldır Avrupa’da televizyonları, dernekleri, grupları var. Ve bunlar özellikle örgütün finansmanında, dünyayla ilişkilerinde, siyaset üretiminde etkinler.

Bu Avrupa kanadının sesi Almanya’da yayımlanan Yeni Özgür Politika gazetesi.

Tuhaf bir şekilde Türkiye, Bahçeli’nin elini konuşurken bu gazetede pazartesi günü (14 Ekim) Öcalan’ın “Kürt sorunu ve demokratik ulus çözümü” adlı eski bir kitabındaki bir yazısı yeniden yayınlandı.

Yazıda ilginç bir bölüm var:

“Başlangıçta İsrail, ABD ve AB’nin desteğiyle işbaşına getirilen AKP hükümetlerinin PKK’yi tecrit ve tasfiye etmek amacıyla İran ve Suriye devletleriyle geliştirdiği ittifak tersine sonuçlar doğurmaya başlamış; İsrail, ABD ve AB ülkelerinin tepkisine ve TC’yi eksen kaydırmakla suçlamalarına dönüşmüştür. Gelinen aşamada Kürt sorunu bağlamında Türkiye, İran ve Suriye hükümetlerinin anti-Kürt ittifakına karşılık ABD, AB, İsrail ve Kürtler bloğu oluşmaya başlamıştır. Neredeyse Ortadoğu’yu temelinden dönüştürecek olan bu ittifak bloklarının her ikisinin de hedefinde PKK-KCK vardır.”

Geçen hafta PKK’nın lider kadrosundan Mustafa Karasu da verdiği röportajda İsrail’e tavsiyeler de bulundu:

“İsrail’in etkinlik kurması, İran’ın sınırlanması Ortadoğu’daki sorunları çözmeyecektir. İsrail politikalarının, ABD’nin ve bölge ulus devletlerinin sorunları çözmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, devletlerin sorunları çözmediği, hatta daha da ağırlaştırdığı Ortadoğu’da, halkların daha fazla devrede olacağı bir döneme girilecektir. Şu açıktır ki; İsrail de sürekli dış destek ve askeri gücüne dayanarak bir bölge politikası yürütemez. Bu açıdan İsrail’in de politika değiştirmek zorunda kalacağı açıktır. Zaten İbrahimi Anlaşma ile bu yönlü bir adım atılmıştı. İsrail, varlığını ancak bir bölgesel anlaşma ve bölge halklarıyla demokratik ilişki çerçevesinde güvenceye alabilir. Bu açıdan bir daha belirtelim, İsrail-Filistin sorununun çözümü, demokratik ulus ve her topluluğun kendi yönetim iradesine sahip olduğu demokratik konfederalizmle gelişecek ve kalıcılaşabilecektir. Bunun dışında çözüm yoktur. Yoksa sürekli düşmanlık, gerilim ve çatışma sürer. Ancak bir çözümün kaçınılmaz olarak kendisini dayattığı da açıktır.”

PKK, 40 yıldır bu coğrafyada en başta dış politik denklemleri kullanarak varlığını koruyan bir örgüt.

Önce Sovyet desteğiyle Suriye’de Türkiye’ye karşı desteklendi. 2003’den sonra ABD işgalinin ardından Kandil’e yerleşti. 2010’lardan sonra da İran’ın Türkiye’ye karşı husumetine sırtını dayadı. 2013’den sonra Suriye’de yine bu denklemler içinde yaptığı kıvrak hareketlerle bir anda devletçik sahibi, aynı anda ABD ve Rusya’nın müttefiki oluverdi.

Ama bu denklemi bozacak iki olay var. İsrail’in İran’ın bölgedeki etkisini azaltan saldırganlığı ve ABD seçimleri.

Türkiye’nin uzanan elinin tam böyle bir ara durumda gelmesi herhalde tesadüf değildi.

ABD, 2025’de Irak’tan çekilecek. Yani Suriye’den de çekilecek.

Trump ya da Harris’in kazanmasını bu takvimi değiştirmeyecek.

Peki, bu sırada PKK ve YPG ne yapacak?

Anlaşılan bir kesim İsrail’in artan öneminden heyecanlanmış ve bunu fırsata çevirmek istiyor.

Türkiye ise Öcalan üzerinden buna karşı kendi teklifini sunuyor.

Muhtemelen bu teklifin içinde Suriye rejimi ve Türkiye arasındaki anlaşma da var.

Yani Bahçeli’nin uzanan elinin bölgenin her yanında uzanan boyutları var.