14 Mayıs 2023’teki son cumhurbaşkanlığı seçiminde Yeniden Refah’ın iktidar koalisyonuna desteğinin kritik bir rol oynadığı kabul ediliyor. Kendileri de bunu sık sıkı söylüyor, “biz olmasak Erdoğan seçilemezdi” diyorlar.
Merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu tarafından “babasının siyasi mirasının” temsilcisi olma iddiasıyla kurulan bu partinin “Millî Görüş gömleğini çıkartmış” Erdoğan’a destek vermesini yadırgayanlar olmuştu. Ancak aksine bu tutumun “normal” olduğunu düşünenler de yok değil. Hatta bu ikinci grubun belirli zeminlerde daha etkili olduğu anlaşılıyor.
Fatih Erbakan t24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda söz konusu kritik cumhurbaşkanlığı seçiminde “görüşüne değer verdikleri insanlardan” gelen telkinler neticesinde AK Parti adayına destek verdiklerini söylemiş
Bu “görüşüne değer verdikleri insanlar” Erbakan’ın oğluna şunu söylüyorlarmış: “Sizin kritik bir oyunuz var. Sizin desteğinizle CHP iktidarının gerçekleşmesi durumunda, sizin elinizle yıllar sonra yeniden CHP’li bir Cumhurbaşkanı Türkiye’de iş başına gelecek.”
Yeniden Refah Partisi bunun üzerine Cumhur İttifakına katılıp Erdoğan’a destek vermiş.
Gelgelelim oğul Erbakan’a Cumhur İttifakına katılması yolunda baskı yapanların o günlerde her ortamda ileri sürdükleri “Babanız olsa buna bizim çocukların yerine bir CHP’linin devletin başına gelmesine müsaade etmezdi” şeklindeki gerekçeleri epeyce çürük bir gerekçe.
Zira 1973’te CHP’yle koalisyon hükümeti kurarak, Ecevit’in ifadesiyle “tarihsel yanılgı”ya son veren Erbakan’ın ideolojik olarak da diğer sağ partilerdense CHP’deki “sol Kemalist” kesimle görüşleri daha fazla örtüşüyordu. 1980 öncesi cumhurbaşkanlığı seçiminde Muhsin Batur’a kararlılıkla destek vermiş, Batur Paşa CHP’deki “sağ Kemalist” blokun engellemesiyle yarıştan çekilmek zorunda kalmıştı.
Buna karşılık, 1973’te CHP ile kurulan koalisyondan MSP’nin zararlı çıktığı ortada. Nitekim 73 seçiminde kazandığı 48 milletvekili 77 seçiminde yarı yarıya azalıp 24’e düşmüştü.
Yine de Milli Görüş liderinin CHP ile koalisyon veya ittifak kurmaktan pişman olduğunu söylemek doğru olmaz. 1980’lerin sonlarında Erbakan Hoca iktidardaki Turgut Özal’ın ANAP’ına karşı aralarında DSP ile SHP’nin de olduğu muhalefet partilerine ittifak projesi sunmuştu. Muhataplarından olumlu cevap alamayınca o ittifak bu sefer MHP ve MÇP ile kuruldu, bilindiği üzere…
Erbakan o günlerde muhalefet partilerine yaptığı çağrıda “Bugün ANAP yüzde 36 oy aldı. Muhalefet partileri toplamda ne kadar oy aldı, yüzde 64” tespitini yapmış ve “Bunun karşısında muhalefet yüzde 64’lük bir topluluk koyarsa ne olacak?” diyerek seçim ittifakı teklifini sunmuştu: “Gelin bir beraberlik yapalım. Herkes kendi zihniyetinde kendi partisinde yürüyecek. Bugünkü SHP 98 milletvekili aldı bizim projemizi tatbik ederse 150 milletvekili alacak.”
Görüldüğü üzere yıllar önce “Altılı Masa” ittifakına çok benzeyen bir işbirliğini CHP’nin o zamanki temsilcilerine götürmüş Erbakan.
Demek ki şimdi oğul Erbakan’ın “CHP iktidar olmasın da ne olursa olsun” tutumuna babasının örnek gösterilmesi tutarlı bir gerekçelendirme sayılmaz.
Yine de söz konusu röportajda Fatih Erbakan’ın “görüşüne değer verdikleri insanlardan” gelen telkinler neticesinde Cumhur İttifakına dahil olduklarını açıklaması boş bir gerekçelendirme değil. Geniş sağ seçmen kitlesini “her şeye rağmen” iktidar partisinin arkasında yer almaya yönlendiren en büyük motivasyonun CHP karşıtlığı olduğu ortada. Daha doğrusu, CHP’nin tarihsel miras olarak temsil ettiği birtakım toplumsal ve politik değerlere karşıtlık…
Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasına rağmen bundan on ay sonra yapılan yerel seçimden iktidar partisi büyük bir hezimetle çıktı. Bunun kötü yönetilen ekonominin vatandaşın cebine ancak genel seçimden sonra yansımasıyla ilgisi var kuşkusuz. İktidar partisi oylarında erimenin azalarak da olsa devam ettiği de görünüyor. Peki, bu şartlar altında yapılacak bir seçimde AK Parti’nin veya Erdoğan’ın kazanma şansı var mı?
Ekonominin durumu düzelirse bunun mümkün olduğunu düşünenler var. Ancak mevcut yönetim anlayışıyla ve mevcut sistemle ne sorunların çözümünün ne de devleti yönetmenin mümkün olmadığını düşünenler buna ihtimal vermiyorlar maalesef.
AK Parti seçmeninin ciddi bir bölümünün eski partilerine küskün olduğu, yerel seçimde CHP adaylarına oy verebildikleri göz önüne alınırsa durumu eski haline çevirmenin güçlüğü de anlaşılabilir. Lakin Türk seçmen davranışında rasyonel tercihlerin payının düşük olduğunu unutmamak lazım.
CHP’nin seçim kazanabilmesi için sağ seçmen kitlenin gözünde belirli değerlere yönelik bir “tehdit” olarak algılanmaktan kurtulması gerekiyor. Bunun yolu da belli. Belirli bir süre önce girilen yoldan ayrılmamak.
Hiç kuşkunuz olmasın ki bir sonraki seçimde de “görüşüne değer verilen insanlar” sahneye çıkıp eski defterleri açarak söz konusu kitleye birtakım telkinlerde bulunacaklardır.