Bu uzun ince yolun sonu neresi: Kopenhag mı, kazan kriterleri mi?

Rus gazetecinin sorduğu soru çok sıradan gibiydi.

Ama Rusya Dışişleri Bakanının ona verdiği cevapta öyle bir cümle vardı ki…

Kafam allak bullak oldu.

Çünkü okuduğum an kafamda şu iki kelime çınlamaya başladı:

“Kazan Kriterleri’ne mi geçiyoruz…”

Oysa 1987 yılından beri yani, yani 37 yıldır kafamda şu iki kelime vardı hep:

“Kopenhag Kriterleri…”

En iyisi sizin de kafanızı daha fazla allak bullak etmeden konu nedir oraya gireyim.

Gazeteci, Rus Dışişleri Bakanı’na soruyor: Türkiye Batı’dan “U dönüşü” mü yapıyor?

Bu soruyu ve cevabını Sedat Ergin’in 12 Eylül tarihinde Hürriyet’te yayınlanan yazısında gördüm.

Olay iki hafta önce Moskova’da yapılan bir basın toplantısında başlamıştı.

Türk halkı o gün, o toplantıda ülkemizin BRICS’e üyelik başvurusu yaptığını öğrenmişti.

İşte o toplantıda bir Rus gazeteci, önce Bloomberg medyanın geçenlerde Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğunu duyurduğuna dikkat çekmiş.

Ardından, Türk basınına dayanarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki ay Rusya’nın Kazan kentinde yapılacak olan BRICS liderler zirvesine katılacağını hatırlatmış…

Ve sonunda şu iki soruyu sordu:

(*) “Sizce Türkiye gerçekten de BRICS’e katılmak istiyor mu? Bu karar (üyelik) Kazan’da alınabilir mi”

Ama asıl soru, bir kanaat cümlesi olarak hemen ardından geliyor:

(*) “Türkiye’nin bu başvurusu, Türk dış politikasında bir ‘U dönüşü’ anlamına mı geliyor?”

 

Ben soruyu daha açık bir cümleyle sorayım

Bu başvuru Türkiye’nin istikametini Batı’dan Doğu’ya çevirmesi anlamına mı geliyor?

Türkiye’nin başvurusunu Rus Dışişleri Bakanı aracılığıyla öğrendik.

Bunun ne anlama geldiğini de Sedat Ergin’in yazısı sayesinde, bir Rus gazeteciden öğreniyoruz.

Peki Rus Dışişleri Bakanı bu soruya ne cevap veriyor?

Mealen şunu söylüyor:

“Türkiye’nin ulusal liderliği bu yönde açıklama yaptıysa bunu kabul etmek durumundayız…”

Bazı Türk, ‘hem AB ve NATO’ya hem BRICS’e üye olabiliriz’ diyor ama

İyi de biz Türkiye olarak NATO’da yer alıyoruz ve AB’ye de tam üyelik başvurumuz var.

Bazı Türk yetkililer, ‘BRICS üyeliğinin buna mani olan kuralları yok” demişti.

Ancak o toplantıda öğreniyoruz ki, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Türk yetkili ile aynı fikirde değil.

Onun şu cümlesinden “BRICS üyeliğinin, bazı gereklerinin” bulunduğunu öğreniyoruz:

“Grubun tam üyeleri ve onunla muhtelif şekillerde iş birliği geliştirmekte olan ülkeler açısından ana gereklilik, ortak değerleri paylaşmaktır.”

Hatta sadece “paylaşmak” değil, aynı zamanda bu değerleri “korumaları gerektiğini” de söylüyor.

 

Lavrov açık: “Buraya girerseniz Rusya’ya işgalci diyemezsiniz”

Peki bu değerler nelerdir?

Soruyu tersinden cevaplandırıyor ve şöyle diyor:

Mesela, “AB’nin, Ukrayna’nın Avrupa değerlerini savunduğunu ileri sürerek, Ukrayna’da savunduğu değerler değil...”

Yani açık açık, “Buraya üye olacaksanız, artık Avrupa ile birlikte Ukrayna’yı savunamazsınız” diyor.

Bunun anlamı nedir?

Siz hem NATO’da kalıp hem BRICS üyesi olamazsınız.

Sedat Ergin’in yazısından şunu da öğreniyoruz.

Erdoğan o toplantıda Kazan Kriterleri’ni kabul edecek mi?

BRICS üyelerinin Güney Afrika’da yaptığı son toplantıda üye ülkelere bazı kriterlerin tavsiye edilmesi kararı alınacakmış.

Bu kriterler de muhtemelen ekim ayında Kazan şehrinde konuşulup kabul edilecek.

Yani bir nevi “Kazan Kriterleri mi” oluşacak.

Bu kriterleri Rusya ve Çin gibi dev ülkelerin, of otoriter anlayışı, demokrasi ve insan hakları o otoriter bakışlarıyla şekilleneceğini söylemek için müneccim olmak da gerekmiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da o Kazan toplantısına katılacak.

Ve muhtemelen Türkiye’nin üyeliği gündeme gelecek. 

Şimdi bütün hayatınızı Türkiye’nin Batı’nın hukuk, demokrasi, insan hakları anlayışına inanarak geçirmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak şu soruyu sormak ve cevabını almak hakkına sahip değil misiniz?

Cumhurbaşkanımız o toplantıda “Kazan Kriterleri”ni kabul edecek mi…

1980’li yıllarda kabul ettiğimiz “Kopenhag Kriterleri”nden vazgeçip, “Kazan Kriterleri”ne mi dönüyoruz?

 

Daha geçen yıl seçim vardı, bunu niye programınıza koyup oy istemediniz?

Tabii asıl soru şu:

150 yıldan fazla süredir yürüdüğümüz Batı istikametinden yüzümüzü Doğu’ya mı çeviriyoruz?

Eğer böyle bir durum varsa vatandaş olarak bu konuda bilgilendirilmeyi ve fikrinizin alınmasını beklemek en doğal hakkımız değil mi?

Böyle bir karar sadece bir kişinin iki dudağından çıkacak ‘evet’le alınabilir mi?

Daha geçen yıl seçim vardı.

Niye bu konuyu seçimde gündeme getirip, “Bakın biz Batı’dan Doğu’ya döneceğiz” diyerek parti programınıza koyup halktan onay almadınız?

Bunlar son derece masum sorular.

 

Bunu öğrenince hemen Dışişleri resmî sitesine girdim ve ne gördüm?

Sedat Ergin’in yazısından bunları öğrenince kafam iyice karıştı, Batı değerlerine inanan bir insan olarak endişe ile, hemen Dışişleri Bakanlığı’nın resmî sitesine girdim ve orada bu konuda bir bilgi var mı diye baktım.

Tek kelime bilgi yoktu.

Ama buna karşılık çok ilginç bir başka şey vardı.

Bir Avrupa Birliği belgeseli.

Dışişleri internet sitesindeki ‘Uzun İnce Bir Yol’ belgeseli

Adı  “Uzun İnce Bir Yol…”

Yani rahmetli Turgut Özal’ın 14 Nisan 1987 günü Türkiye’nin tam üyelik başvurusunu yaptığını Türk halkına bir basın toplantısı ile açıkladığı gün söylediği o söz…

“AB yolu uzun ince bir yoldur. Bu yolda bizi engellemeye çalışanlar, yolumuzdan çevirmeye çalışanlar olacak ama yılmayacağız” dediği gün.

Zaten belgesel de o basın toplantısı ile başlıyor.

 

Victor Hugo’nun diktiği çınar ağacı ne oldu?

Belgesel şu cümleyle devam ediyor:

“Victor Hugo, 1870 yılında evinin bahçesine bir çınar ağacı ekti. O tohum şimdi dev bir Avrupa ağacı oldu…”

Çok güzel bir belgesel.

Çok etkileyici ve AB’ye tam üyelik başvurusunun Türkiye’de günlük hayatımızda ne kadar güzel gelişmelere yol açtığını anlatıyor.

Belgeseli sonuna kadar seyrettim.

Acaba sonunda AB’ye bir sitem var mı? O yoldan vazgeçtiğimize dair imalar konmuş mu?

Hayır tam aksine belgesel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu cümlesi ile bitiyor:

“Avrupalı dostlarımız şunu bilmeli ki, biz bu yolu bu anlayışla yürümeye devam edeceğiz…”

 

Acaba Uzun İnce Yol belgeselinin ikinci sezonu mu geliyor?

Evet son cümle buydu…

Tabi buna bakınca soruyorum.

Bu belgeseli ve Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini, istikametimizin değişmeyeceği konusunda bir güvence olarak mı alalım, bir güvence olarak mı alalım…

Yoksa kapalı kapılar ardında bu belgeselin ikinci sezonu mu geliyor?

Yani o uzun ince yoldan ayrılıp, bir U dönüşü ile kısa ve kaba bir yola mı giriyoruz?

Vatandaş olarak bu sorunun cevabını bir yandan umut, bir yandan da endişe ile bekliyorum…