Kemal Kılıçdaroğlu suçluyu mu övdü?

Ankara 35. Ağır Ceza Mahkemesi MHP milletvekilleri İzzet Ulvi Yönter, Feti Yıldız ve İsmail Faruk Aksu’nun CHP’nin 7’inci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında yaptıkları suç duyurusunu kabul etti, “suç ve suçluyu övmek” suçundan hakkındaki iddianameyi kabul etti, dava açılmasına karar verdi.

Hakkında 3, 5 yıla kadar hapis ve TCK 53 kapsamında 'siyasi yasak' istenen CHP eski lideri 3 Aralık’ta hakim karşısına çıkacak.

İddianameyi yazan Başsavcı Vekili her ne kadar MHP’nin 5 Şubat 2022 tarihli dilekçesini “şüphelinin şikayete konu sözleri ve eylemleri, yasama sorumsuzluğu nedeniyle” işleme koyamadıklarını, dokunulmazlığı kalkar kalkmaz işleme koyulduğunu yazsa da gerçek tam olarak bu değil. Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı, 2 Haziran 2023 tarihinde, yeni vekillerin mazbatasını alıp TBMM’de göreve başlamalarıyla sona erdi. Şimdi, Ağustoıs 2024’teyiz.

Dolayısıyla mahkemenin Kılıçdaroğlu hakkındaki şikayet dilekçesini dokunulmazlığı kalkar kalkmaz işleme koyduğunu söylemek doğru değil.

Bir yıl bekleyen, hiçbir işlem yapmayan mahkeme bir şeyleri beklemiş olmalı.

***

Sekiz sayfalık iddianame, Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığı döneminde yaptığı açıklamalardan, mülakatlardan, konuşmalardan oluşuyor. Savcıya göre CHP eski Genel Başkanı baya baya verdiği mülakatlarda, TBMM çatısı altında ve TBMM çatısı dışında yaptığı açıklamalarda ‘dokunulmazlık’ zırhına güvenerek “zincirleme şekilde suçu ve suçluyu övmüş”.

Sekiz sayfa deyip geçmeyin iddianameyi yazan “Başsavcı Vekili” sekiz sayfalık iddianamesine çok sayıda suçlamayı sığdırmış ama gelin iddianameden Kılıçdaroğlu’nun en büyük suçunu birlikte okuyalım, ‘olay’lara gelelim:

"OLAY - 1

20 Haziran 2019, Gazete Duvar Röportajı, CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU'nun Selahattin DEMİRTAŞ hakkındaki açıklamaları; KILIÇDAROĞLU, DEMİRTAŞ'ın mahkemede söylediği "Ben Kürdistan dediğim için yargılanıyorum Sayın Binali YILDIRIM'ın da benim yanımda olması gerekirdi" sözlerine ilişkin şu açıklamayı yapmış:

"Demirtaş haklı. Kürt kökenli ya da Kürt vatandaşlarımızı Ekrem Bey'e ilgi göstermesi onların hoşuna gitmiyor. Diyarbakır’a gidip 'kürdistan’ sözcüğünü kullanıyorlar ama Selahattin Bey aynı sözcüğü kullandığı için hapse atıyorlar. Bu aklın, mantığın alacağı bir şey mi? Kürdistan lafını kullandı dive milletvekilini parlamentodan atıyorlar ama eski Başbakan, eski TBMM Başkanı kullandığı zaman, kendi partisinden olduğunda hiçbir şey olmuyor. İyi de o adamı niye hapse attınız? Ne işi var Selahattin Bey'in hapiste? Kaldı ki hiçbir siyasetçi siyasal düşüncelerinden dolayı hapse atılmamalı.” Savcıya göre Kılıçdaroğlu’nun sözleri “suç ve suçluyu övmek” suçunu oluşturuyor.

İddianame, "Kılıçdaroğlu’nun ‘Hapiste ne işi var’ dediği kişi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, Türk Ceza Kanunu 302. maddesindeki ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’ suçuna istinaden halen tutuklu bulunmaktadır” diye de belirtiyor.

Savcıya göre Kemal Kılıçdaroğlu “suçu ve suçluyu” övüyor, üstelik, zaten “hapiste ne işi var dediği kişi” hakkında mahkeme hüküm vermiş ve tutuklu.

***

İki soru:

İlki Kemal Kılıçdaroğlu bu sözleriyle gerçekten “suçu ve suçluyu” mu övüyor, Selahattin Demirtaş’ın herhangi bir suç eyleminden somut olarak bahsedip bir övgüde mi bulunuyor, yoksa yargının çifte standardını mı eleştiriyor?

İkincisi, mahkeme kararları eleştiriden münezzeh mi? Mahkeme hükmünü verdiği zaman bütün mesele kapanıyor mu?

Kılıçdaroğlu açıklamalarında ‘Kürdistan’ terimini kullanmıyor, kullanılmasını da övmüyor. Sadece argının çifte standardını eleştiriyor. Nitekim mahkeme, aynı kelimeyi iktiadr mensuplarının kulalnmasını suç saymayor.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan başbakanlığı döneminde Diyarbakır’da yaptığı 16 Kasım 2013 tarihli konuşmasında ‘Kürdistan’ demişti. MHP’lilerin hakarete varan sert tepkilerine 19 Kasım 2013 tarihli grup konuşmasında “Kürdistan ifadesi ilk Meclis zabıtlarında var. Meclis zabıtlarına bakarlarsa görecekler” cevabını vermişti.

Yine 2019 yerel seçimlerinde AK Partinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Binali Yıldırım Diyarbakır ziyaretinde kullandığı “Kürdistan” ifadesini “Kürdistan sözü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetin kurulmasından önce İstiklal mücadelesinde bölgeden gelen temsilciler için kullandığı sözdür. Benim ifadem ondan ibarettir” diyerek savunmuştu. (6 Haziran 2019)

Bunlar hakkında hiç soruşturma açılmadı. Bu kelimeyi kullanmak onlara serbest.

***

Yine iddianameyi yazan Başsavcı Vekili, Selahattin DEMİRTAŞ hakkındaki tutukluluk kararı üzerine Kılıçdaroğlu’nun söylediği şu sözleri de “suç ve suçluyu övmek” suçu sayıyor:

"Gayet güzel, yargının bağımsız olmadığını söylüyorum. Kendisi beyefendi hâkim yerine geçiyor, "bunları bırakamayız" diyor. Sen misin hâkim, kürsüde oturan kişi mi hâkim? Hâkime diyor ki, böyle karar ver, bak bırakmayacaksın diyor. Hâkim de biliyor ki, bırakırsa başına hangi felaketlerin geleceğini biliyor. Hâkimde de vicdan kiraya verildiği için olur diyor; tutuklayalım, tahliye edilmesi gerekirken, hemen derhal hakimler devreye konuyor, tutuklayın, tutuklama kararı verin, beyefendi böyle istedi, uzun süre hapiste tutalım diyorlar” sözleri suç.

Kılıçdaroğlu burada herhangi bir suçu övmüyor, aksine, yargıyı etkilediğini düşündüğü Cumhurbaşkanı’nın sözlerini ve yargıyı eleştiriyor. Bu apaçık belli. Hatta Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri bir sokak röportajında ‘ne düşünüyorsunuz’ diyerek halka sorulsa, aksini söyleyen çıkmaz. AK Partinin kendi tabanında bile yargı konusunda, iktidarın yargıyı sopa olarak kullandığı konusunda Kemal Kılıçdaroğlu’ndan farklı düşünenler az değildir.

İktidarın takip ettiği kritik davalarda iktidarın hoşnut olacağı kararları verecek hakim değişiklikleri yapılmıyor mu? İktidarın hoşnut olmayacağı kararları veren hakimleri HSK sürgün etmiyor mu?

AİHM ve AYM’nin “ihlal var” kararlarını yerel mahkemelerin uygulamadığı ülkemizin bir gerçeği değil mi?

***

Yargı kararlarını eleştirmek elbette suç değil. Hatta Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2002 seçimleri öncesinde milletvekilliği adaylığına ilişkin verilen yargı kararına yönelik Yeni Şafak Gazetesi’nin 17 Eylül 2002 tarihli manşetini ve yine aynı gün Yeni Şafak gazetesinde çıkan yargıya yönelik ağır ithamlar içeren yazısı ‘eleştiri olarak kabul etti ve yargıçların kişilik haklarına saldırı olarak görmemişti.

Yargı kararlarının eleştirilebileceğine işaret eden Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, “Yargı kararları eleştirilemez diye bir kural yoktur. Demokratik bir toplumda ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlette, hiçbir kurum ve kişi eleştiri dışında kalamaz.” demişti.

Nitekim AİHM kararları da yargı kararlarının eleştiriden münezzeh olmadığını söylüyor.

AYM eski başkanı Prof. Zühtü Arslan yaptığı konuşmalarda bunun altını çiziyordu: “Mahkeme kararları eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir de. Aksi taktirde hukuk donar, gelişemez. Biz de bu nedenle kararlarımıza yönelik her türlü eleştiriye saygı duyuyoruz. Yargıçlar kutsal varlıklar değildir.”

Normal bir hukuk devleti olsaydı ülkemiz, MHP’nin suç duyurusu davaya dönüşmezdi. Bu bile yargının siyasallaşmasının hangi boyutlarda olduğunu göstermiyor mu?