AK Parti’nin sırrı ikinci 10 yılda

Siyasi partilerin önünün darbelerle kesildiği, iç ve dış vesayetin siyaseti kontrol altında tuttuğu Türkiye'de 23 yılı, hem de iktidarda tamamlamak tek başına bile siyasi başarı ve "mucize"dir.

Bu başarıda küresel konjonktür veya ekonomik kriz gibi birçok etkenden söz edilebilir ama en önemlisi yola çıkışından bugüne zamanın ruhuna uygun siyaset üretmesi ve güçlü bir liderliğe sahip olmasıdır.

AK Parti bu yüzden hâlâ en farklı ve etkili parti olmayı sürdürüyor. İster ulusal ister küresel ölçekte bakın, bugünkü mevcut siyasi partiler arasında AK Parti hâlâ siyaset üreten, yeni şeyler söylemeye çalışan tek parti. Daha önemlisi ilk 10 yıla övgüler düzüp ikinci 10 yılı yerden yere vuranlar şu gerçeğin üstünü örtüyor: AK Parti esaslı siyasi devrimini Türkiye'nin derin prangalarıyla yüzleştiği ikinci on yılda yaptı.

Son on yıla bakın, Türkiye 70 yılda yaşadığı ne kadar darbe, terör saldırısı, ekonomik kuşatma veya melanet varsa hepsinin toplamı kadarıyla ikinci on yılda karşılaştı. Ama geri adım atmadı, onlarla mücadele edilmesi gerektiğini gösterdi ve başardı da. Bir ülke hayat pahalılığıyla, işsizlikle, yoksullukla ve onların derinleşmesine yol açan yolsuzlukla baş edebilir. Ama içine sızmış emperyalizmle ve onun vesayet sistemiyle mücadele edemiyorsa ne ekonomisi düzelebilir ne de siyasi bağımsızlığı korunabilir. Türkiye bunu başarma yolunda olduğu için bugün ağır bir saldırıyla karşı karşıya ve bedel ödüyor.

AK Parti'nin farkı ve en önemli alametifarikası tam da bu işte...

Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra iktidar olan sağ partiler büyük oranda kalkınma için bir şeyler yaptı ama hiçbiri ülkenin ayağına vurulan siyasi prangalarla baş edemedi. Hepsinin önü de ABD ve Batı Bloku'nun desteklediği darbeler ve müdahalelerle kesildi.

1950 sonrası Türkiye'nin sosyalistleri, sosyal demokratları, Atatürkçüleri bu gerçeği görmedi, görmek istemedi. Bugün de görmüyorlar. Son dönemde bunlara CHP'lileşen sağcı-muhafazakâr aydınlar da katıldı. En azından iyi niyetli olanlara ve bugünün Kemalistlerine tam 47 yıl önce, 1977 yılında sol Kemalist aydın Attila İlhan'ın "Batı'nın Deli Gömleği" kitabında yazdıklarını hatırlatmak isterim:

"Türkiye, 1957'den bu yana, 'rejim bunalımı'ndan kurtulamıyor.

(...) Seçimle gelen sağcı iktidarlar istenmez hâle düşünce görülen şunlardır: İktidar partisi bölünür, Demokrat Parti'den Hürriyet Partisi, Adalet Partisi'nden Demokratik Parti çıkartılmış, böylelikle istenmeyen partinin iktidardan uzaklaştırılması 'demokratik' yoldan sağlanmak istenmiştir.

Nihai söz ya bir askeri darbe ya da bir askeri müdahale biçiminde olmuştur."

Gördüğünüz gibi siyasete kurulan tuzak hep aynı. AK Parti gelgitler yaşamasına, hatalarına rağmen güçlü liderliğiyle bu tuzakları bozduğu için hâlâ ayakta ve alternatifi yok.

Başkan Erdoğan da Ankara'daki 23. kuruluş yıldönümünde AK Parti'nin "bir dip dalga hareketi olarak" doğduğuna vurgu yapıyor ve o tarihsel tuzağa dikkat çekiyordu:

"Türkiye ne zaman kendini toparlasa, ne zaman ekonomide kabuğunu kırmaya çalışsa bir bahane üretip bizi yolumuzdan çevirmeye çalıştılar. Allah'a hamdolsun bunların hiçbirine eyvallah demedik."

Belki de 24 yaşına giren AK Parti'nin diğer partilerden farkını en iyi Ankara'da karşılaştığım eski Bingöl milletvekili, tecrübeli siyasetçi Hüsamettin Korkutata anlattı:

"Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyada sözü dinlenen bir lider. 'Dünya beşten büyüktür' diyerek meydan okuyor. Birçok dünya lideri bunu söylemekten bile korkuyor. Bir görüşmemizde kendisine, 'Partinize değil dünya beşten büyüktür diyen ve dik duran lidere oy veriyorum' demiştim. Hâlâ da öyle düşünüyorum."