Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum kelimenin gerçek anlamıyla “siyaset dışı” bir kampanya yürütüyordu. “Genç”, “dinamik”, “gülümseyen”, “halkın arasına giren” ve “sadece İstanbul” konuşan bir aday profili çiziyordu. Aslında bu iki nedenle anlaşılır bir stratejiydi:
1. Kurum, Cumhurbaşkanı Erdoğan adına yarışıyor, onun işin “teknik”, Erdoğan’ınsa “politik” yönünü üstlenmesi kimseyi şaşırtmayacaktı;
2. 2019 yerel seçimlerinde siyasi iktidar “bekâ” temelli, sadece Erdoğan’ın öne çıktığı öfkeli bir kampanya yürütmüş ve birçok büyükşehiri, sakin ve siyasi polemiklerden uzak bir şekilde belediyecilik anlatan CHP’li adaylara kaybetmişti. Kurum’un beş yıl önceki Ekrem İmamoğlu’nu veya Mansur Yavaş’ı taklit etmesi hiç de fena bir fikir olmayabilirdi.
Dereyi geçmeden at değiştirmek
Bu stratejinin işe yarayıp yaramayacağını anlayamamışken Kurum’un üslubunda ve ele aldığı konularda bariz bir değişiklik gözlemeye başladık. “Kurum stratejisini değiştiriyor” demek zor, zira nasıl bir kampanya yürüteceğine Kurum’un kendisinin karar verdiğini düşünmek gerçekçi olmayacaktır. Danışmanlar vb.’nin ötesinde herhalde bizzat Erdoğan ve yakın çevresinin en ince ayrıntısına kadar belirlediği bir kampanya söz konusu olsa gerek. Bunun da Kurum’u İmamoğlu karşısında daha zayıf kıldığını söyleyebiliriz.
Peki neden böyle bir değişim yaşanıyor? Bunun baştan saptanmış olduğunu sanmıyorum. Yaptırılan kamuoyu yoklamalarında Kurum’un geride kaldığı görülmüş ve alelacele kampanyaya siyasi müdahale yapılmış olsa gerek.
İmamoğlu ile düello
Kurum son günlerde iki “siyasi” söylemi benimsemiş durumda:
1. İmamoğlu ile polemiğe girmek;
2. CHP’nin DEM Parti ile değil, esas olarak Kandil ile uzlaştığını iddia etmek.
Şu ana kadarki gelişmelere baktığımızda İmamoğlu’nun, Kurum’un kendisiyle uğraşmasından pek rahatsız olmadığını, hatta tam tersine memnun olduğunu görüyoruz. Hatta adını anmayarak, küçümseyerek Kurum’u bir tür tahrik ettiği de söylenebilir. Eğer böyleyse amacına ulaşmış demektir.
Beş yıl önceyi hatırlayacak olursak, İmamoğlu, değil rakibi Binali Yıldırım’ı, Erdoğan’ı bile pek muhatap almamış, yani karşısına değil önüne bakmıştı. Çünkü bir iktidar sahibini devirmenin en temel yolu, onun çizdiği alana hapsolmayı reddedip sükunetini koruyarak doğrudan seçmene seslenmektir.
Kurum, arkasında Erdoğan iktidarı olduğuna güvenerek İmamoğlu’nun sahip olduğu iktidarı küçümsüyorsa -ki öyle gözüküyor- onun çizdiği alanda mücadeleyi kabul ederek çok büyük bir yanlış yapıyor demektir. Eğer İmamoğlu belediye başkanlığı ile geleceğe yönelik siyasi iddiaları arasında iyi bir uyum tutturursa -ki en azından şimdilik öyle gözüküyor- Kurum’la baş etmekte pek zorlanmaz.
Kürtleri İmamoğlu’na yönlendirmek
Kurum’un kampanyasının ilk döneminde 2019 yerel seçim hezimetinden belli ölçülerde ders çıkardığını görmüştük. Şimdiyse son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “bekâ” söyleminin işe yaradığından hareketle fabrika ayarlarına dönen bir Cumhur İttifakı ve onun adayıyla karşı karşıyayız.
Belli ki Başak Demirtaş’ın son anda adaylıktan vazgeçirtilmesi Kurum’u (ve tabii ki iktidarı) çok rahatsız etmiş; bunu “Kandil’in talimatı” olarak tanımlıyor. Üstüne CHP ile DEM Parti’nin yine “Kandil talimatıyla” uzlaşıya gittiklerini söyleyip İmamoğlu’nu da “Kandil’in adayı” olarak göstermeye çalışıyor.
Halbuki DEM Parti, İstanbul’da en deneyimli ve kendi tabanında hayli sevilip sayılan Meral Danış Beştaş’ı (Murat Çepni ile birlikte) aday gösterdi. Cuma günü yaptığımız canlı yayınıizleyenler hiç de “düşük profilli” bir adayın söz konusu olmadığını görmüşlerdir. Yayın sırasında ve sonrasında DEM Parti tabanından gelen tepkiler Beştaş’ın hiç de öyle “tavşan aday” olmadığının kanıtı.
Ama Kurum’un (ve Erdoğan başta olmak üzere siyasi iktidarın sözcülerinin) “Kandil ittifakı” söylemi DEM Parti tabanında son seçimlerde iyice tırmanan CHP alerjisini giderip önemli bir kesiminin kendi adayları yerine İstanbul’da İmamoğlu’na ve diğer bazı büyükşehirlerde CHP adaylarına oy vermeye sevk edebilir.
Sağ seçmendeki kaçışı engellemek
Kurum ve çevresindekiler “Kandil uzlaşısı” söyleminin Kürt seçmeni kendilerinden iyice uzaklaştırıp İmamoğlu’na yaklaştırdığını görmüyor olabilirler mi? Muhtemelen görüyorlardır. Anladığım kadarıyla bu yolla esas olarak Yeniden Refah Partisi başta olmak üzere diğer sağ partilerin adaylarına oy vermeyi düşünen seçmenin bir bölümünün aklını çelmeyi hedefliyorlar.
Fakat ne kadar “CeHaPe zihniyeti”ne karşı olurlarsa olsunlar İstanbullu sağ seçmeni İmamoğlu’nun “Kandil’in adayı” olduğuna ikna etmek o kadar kolay mıdır?
Sonuçta Kurum’un Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali hayli yüksek.