31 Mart seçim sonuçlarının ardından pek çok başlık altında değerlendirmeler ve tartışmalar yaptık. AK Parti’nin alınan sonuçları nasıl değerlendireceği ve bu yönde bir değişim sürecinin ne zaman ve hangi boyutlarda şekilleneceğini de sıkça ele aldık.

Sözü uzatmadan dün TBMM’de AK Parti’nin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmaya değinmek istiyorum. Öncelikle şunun altını çizeyim. Uzun zamandır salondaki dinleyicilerin bu denli coşkulu ve heyecanlı olduğunu görmemiştim. Bunu sağlayan da kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yansıttığı enerji ve ortaya koyduğu güçlü metindi.

Salon yanıltıcı olabilir diyenler çıkabilir. Bunu da gözeterek konuşma sonrasında pek çok isimle sohbet ettim. Onlardan aldığım izlenim de bu yönde. Seçim sonrasının belki de en fazla heyecan uyandıran konuşması.

SADE VE ANLAŞILIR

En sert muhalifleri bile Erdoğan’ın liderliği söz konusu olunca benzer vurgularda bulunuyor. Cumhurbaşkanı, yılmıyor, başkalarının oluşturduğu süreç ve işleyişlere aldırış etmiyor. Onlara kapılarak bir gündem oluşturmaktan özellikle kaçınıyor. Dahası sade ve anlaşılır stratejilerle hareket ediyor. Bunu vurgulama nedenim şu. Erdoğan’ın liderliğinin en temel özelliklerinden birisi, halkla kurduğu muazzam iletişim. Sahici ve anlaşılır olmasının bunda payı çok büyük.

Buradan şöyle bakalım olup bitene. 31 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakı beklemediği sonuçlar aldı, pek çok önemli şehri kaybetti. CHP ise muhalefetin oylarını kendi çatısı altında toparlayıp, yerel seçimlerin galibi olmayı başardı.

Bunun devamında Cumhur İttifakı’nda ciddi ayrışmaların yaşanması kimseyi şaşırtmazdı. CHP’nin ise iktidara yürüyen bir kenetlenme içinde olması aynı düzeyde normal karşılanırdı.

KAZANAN VE KAYBEDEN NEREDE

Peki mevcut manzara? Elbette AK Parti içinde belli tartışmalar yürüyor. MHP ile ortaklık konusunda zaman zaman bazı sorunlar gündeme geliyor. Ama genel anlamda ciddi bir kenetlenmişlik ve hedef ortaklığı dikkat çekiyor.

Aynısını seçimi kazanan CHP için söylemek mümkün mü? Parti içinde ayrışmalar, geçmişteki “hizip” tanımlarının çok ötesinde. Özgür Özel’in normalleşme ve değişim yönündeki çabaları sürekli sabote ediliyor. Diğer yandan özellikle İstanbul merkezli olarak şekillenen “2028 hedefi”, parti yönetiminde derin çatlaklar oluşturuyor. Artık siyasi hayatı bitti, gitsin torun sevsin denilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun partide hala ciddi bir karşılığı olduğu görülüyor.

Bütün bunları karşımıza çıkaran en temel faktörün “güçlü liderlik” olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz buna ilave unsurlardan söz etmek mümkün. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, sabrı ve halkla arasındaki iletişimi yenileme ve onarma kabiliyeti gerçekten üst düzeyde.

Erdoğan ve halk arasındaki ilişkiye vurgu yapıyorum. Mesela partiye, kabineye ya da bürokrasiye değil. Buralardan kolayca “tek adam rejimi” filan gibi tanımlara koşanlar, bu liderliğin bundan çok daha fazlasını içerdiğini görmüyor ya da anlamıyor.

GERÇEK SİYASET

Sürecin devamında, partide, bürokraside ve genel anlamda söylemde bir değişim görüp görmeyeceğimizi elbette çok önemsiyorum. Fakat şunu söylüyorum. CHP’nin kazandığı seçime rağmen sağlayamadığını, AK Parti’yi kaybettiği seçime rağmen toparlanmaya doğru götüren fark bu. Asıl siyasetin nerede inşa edileceği konusunda kafası son derece net Cumhurbaşkanının.

Şimdi de bu yöntemle ilerliyor. Açıkçası parti yönetimi, teşkilatlar ve diğer alanlarda değişim yapma konusunda harekete geçmeden önce, yeniden o dokunuşları ve sıcak diyaloğu canlandırmayı hedefliyor.

Dünkü parti grubuna ve konuşmanın yankılarına dikkat çekme nedenim bu. Birkaç alıntıyla ne demek istediğimi biraz daha anlaşılır kılabilirim. Mesela dünkü ve bugünkü CHP üzerine yaptığı şu değerlendirmeden bir bölüm aktarayım:

"Özellikle muhalefetin, Türkiye'yi yabancılara şikayet eden eski siyasetini terk etmeye başlamasını önemsiyoruz. Hatırlanacağı üzere 'Sabık Genel Başkan' döneminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin dış politikada yaşadığı savrulmalar, siyasi rekabet kavramıyla açıklanamayacak boyutlara ulaşmıştı. Türkiye'ye ve Türk siyasetine yakışmayan bu tavrın değişim işaretleri göstermesini açık söyleyeyim 'muhalefetin normalleşmesi' adına kayda değer buluyoruz. Lefkoşa'da sergilenen birlikteliğin, başta terörle mücadele olmak üzere milli mücadelelerde ve milli meselelerde istikrarlı bir şekilde sürdürülmesini temenni ediyorum.”

MİLLETLE DOĞRUDAN İLETİŞİM

Cumhurbaşkanının sokak hayvanları konusundaki yasal düzenleme ve ortaya çıkan tartışmalar üzerine ortaya koyduğu şu çerçeve ise yukarıda anlatmaya çalıştığımın özeti aslında:

“AK Parti Hükümetlerinin de, AK Parti'nin Meclis Gruplarının da en temel vasfı, milletle doğrudan iletişim kurmasıdır. Biz; çarşıda, pazarda, dolmuşta, otobüste, sokakta, caddede, vatandaşımızın evinde, iş yerinde, onunla doğrudan irtibat kurar, doğrudan iletişim kurar; derdini, sorununu dinler; gelir burada o derde çare bulmanın, o sorunu çözmenin mücadelesini veririz."

Sokak hayvanları konusundaki tartışma, merhamet sahibi herkesi tenzih ederek söylüyorum, hastalıklı bir “hayvan sevgisi lobisi”nin akıllara durgunluk veren tavırlarıyla bambaşka bir hal aldı. O çirkinlikleri burada tekrar anmaya değer bulmuyorum. Değerli meslektaşım ve çalışma arkadaşım Fevzi Çakır’ın uzun süredir bu konuda gösterdiği duyarlılık ve katkı takdir edilmek yerine, korkunç hakaretlere ve hedef göstermelere konu oluyor.

Cumhurbaşkanı grup konuşmasında evlat acısı yaşayan ailelere gösterilen tepkiyi şu sözlerle değerlendirdi: “Ciğerparesini kaybetmiş yüreği yaralı bir anne ile empati kuramayan başka canlılarla nasıl kursun? Eşrefi mahlukat olan insana sevgi göstermeyen, başka canlılara nasıl sevgi beslesin?”

SÜRECE SON NOKTA

Erdoğan sürece dair de son noktayı koydu:

“Biz, sadece milletimize bakar, milletimizin ortak hissiyatına bakar, ortak beklentilerine bakar, adımımızı da ona göre atarız. Birileri ısrarla görmezden gelse de Türkiye'de bir başıboş köpek sorunu var. Üstelik bu başıboş köpekler çocuklara, yetişkinlere, yaşlılara, başka hayvanlara, koyun sürülerine, keçilere saldırıyorlar; trafik kazalarına sebep oluyorlar; en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızı parçalamak suretiyle bizden kopartıyorlar. Milletimiz bizden bu sorunu çözmemizi istiyor.”

Following the March 31 election results, we made evaluations and discussions under many headings. We also frequently discussed how the AK Party will evaluate the results and when and to what extent a change process in this direction will take shape.

Without further ado, I would like to mention the speech made by President Tayyip Erdoğan at the AK Party group meeting in the Turkish Grand National Assembly yesterday. First of all, let me underline this. I haven't seen the audience in the hall so enthusiastic and excited for a long time. What enabled this was undoubtedly the energy reflected by President Erdoğan and the strong text he put forward.

Some may say that the hall may be misleading. With this in mind, I chatted with many people after the speech. This is the impression I get from them. Perhaps the most exciting speech of the post-election period.

SIMPLE AND CLEAR

Even his harshest opponents make similar emphasis when it comes to Erdoğan's leadership. The President does not give up and does not pay attention to the processes and procedures created by others. He especially avoids setting an agenda by getting carried away by them. Moreover, it acts with simple and understandable strategies. Here's why I emphasize this. One of the most fundamental features of Erdoğan's leadership is the tremendous communication he establishes with the public. Being authentic and understandable plays a big part in this.

Let's look at what's happening from here. In the March 31 elections, the People's Alliance received unexpected results and lost many important cities. CHP, on the other hand, managed to gather the opposition votes under its own roof and become the winner of the local elections.

It would not surprise anyone if serious divisions occurred in the People's Alliance. It would be considered equally normal for the CHP to be in solidarity on its way to power.

WHERE ARE THE WINNER AND THE LOSER?

What about the current landscape? Of course, certain discussions are going on within the AK Party. Some problems arise from time to time regarding the partnership with MHP. But in general, a serious solidarity and commonality of goals attracts attention.

Is it possible to say the same for CHP, which won the election? The divisions within the party go far beyond the definitions of "faction" in the past. Özgür Özel's efforts towards normalization and change are constantly sabotaged. On the other hand, the "2028 target", which is shaped especially in Istanbul, creates deep cracks in the party management. It seems that Kemal Kılıçdaroğlu, who was told that his political life is over and should go and love his grandchildren, still has a serious response in the party.

I think the most fundamental factor that brings all these to our attention is "strong leadership". Undoubtedly, it is possible to talk about additional elements. However, President Erdoğan's leadership, patience and ability to renew and repair communication with the public are truly at a high level.

I emphasize the relationship between Erdogan and the people. For example, not the party, the cabinet or the bureaucracy. Those who easily rush to definitions such as "one-man regime" do not see or understand that this leadership includes much more than that.

REAL POLITICS

Of course, I care very much whether we will see a change in the party, the bureaucracy and the discourse in general as the process continues. But I say this. This is the difference that takes the AK Party towards recovery despite the election it lost, which the CHP could not achieve despite the election it won. The President is very clear about where the real politics will be built.

Now he is proceeding with this method. Frankly, the party management aims to revive those touches and warm dialogue before taking action to make changes in organizations and other areas.

This is why I draw attention to yesterday's caucus and the echoes of the speech. I can make what I mean a little clearer with a few quotes. For example, let me quote an excerpt from his assessment of yesterday's and today's CHP:

"We especially care that the opposition has begun to abandon its old policy of complaining about Turkey to foreigners. As you may remember, the drifts experienced by the Republican People's Party in foreign policy during the 'Former Chairman' period had reached dimensions that cannot be explained by the concept of political competition. This does not suit Turkey and Turkish politics. "To be frank, we find it significant that the attitude is showing signs of change in terms of 'normalization of the opposition'. I hope that the unity demonstrated in Nicosia will be continued steadily in national struggles and national issues, especially in the fight against terrorism."

DIRECT COMMUNICATION WITH THE NATION

The following framework put forward by the President regarding the legal regulations and the resulting discussions on stray animals is actually the summary of what I tried to explain above:

“The most fundamental characteristic of both the AK Party Governments and the AK Party's Parliamentary Groups is to communicate directly with the nation. We; In the bazaar, in the market, on the minibus, on the bus, on the street, in the street, at our citizen's home or workplace, we establish direct contact with our citizens; listens to your troubles and problems; "We come here and struggle to find a solution to that problem, to solve that problem."

The debate on stray animals has taken a completely different turn with the mind-boggling attitudes of a sick "animal love lobby", with all due respect to all compassionate people. I don't find those ugliness worth mentioning again here. The sensitivity and contribution that my esteemed colleague and colleague Fevzi Çakır has shown on this issue for a long time has been the subject of terrible insults and targeting, instead of being appreciated.

In his group speech, the President evaluated the reaction to families suffering from the pain of a child with the following words: “How can a mother who has lost her liver and whose heart is wounded, and who cannot empathize with other living things, communicate with her? How can someone who does not show love to human beings, who are noble creatures, have love for other living beings?

LAST POINT TO THE PROCESS

Erdoğan put the final point to the process:

“We only look at our nation, we look at the common feeling of our nation, we look at their common expectations, and we take our steps accordingly. Even though some people persistently ignore it, there is a stray dog problem in Turkey. Moreover, these stray dogs attack children, adults, the elderly, other animals, flocks of sheep and goats; They cause traffic accidents; They tear our children, our most valuable assets, from us by tearing them into pieces. Our nation wants us to solve this problem.”