Özbek kökenli Rus oligark Alişer Usmanov’un sahibi olduğu Kommersant gazetesi, medyaya yönelik baskılara rağmen Rusya’nın hala en itibarlı yayın organlarından biri. Rusçada “İş adamı” anlamına gelen Kommersant, rejim tarafından kapatılan, 6 muhabiri faili meçhul cinayete kurban giden Nobel ödüllü Novaya Gazetta kadar cesur değil. Aslında böyle bir iddiası da yok. Gazetenin amacı Rusya’daki iş insanlarına, yatırımcılara mümkün olduğunca “tarafsız” bir şekilde Rusya’nın gündemini aktarmak. Mevzu bahis para ve ticaret olunca rejimin sansürü biraz da olsa askıya alınabiliyor ve Rusya’da yaşanan hak ihlalleri, hukukun askıya alındığı mahkeme kararları birer cümle de olsa bu ekonomi odaklı gazetenin sayfalarında yer bulabiliyor. Bu nedenle olsa gerek ki ABD, Alişer Usmanov için geniş yaptırımlar öngörürken Kommersant gazetesini istisna kapsamında tuttu.
Gazete aynı zamanda Rusya’daki tek adam rejimi etrafında şekillenen “hukuk tiyatrosunu” anlamak için de iyi bir kaynak. Bunun için 7 günde bir yayınlanan “Haftanın özeti” kısmına bakmak yeterli. Her haftanın özeti, o hafta verilen önemli mahkeme kararları ve hukuki gelişmelerle başlıyor, en temel hukuki ilkelerin dahi askıya alındığı bu soğuk duş etkisindeki kararların ardından dış politika, borsa ve yatırım haberlerine geçiliyor, Rus iş insanlarına steril ve yorumsuz bir gündem sepeti sunuluyor. Geçen hafta, yani 12-17 Şubat 2024’ün “hukuk” özeti ise şöyleydi:
“Rusya Federasyonu Yamal-Nenets Özerk Bölgesi Soruşturma Komitesi Müdürlüğü ve bölge savcılığı, muhalefet lideri Alexei Navalny’nin IK-3’teki ölümüyle ilgili olarak soruşturma başlattı.
Temyiz Mahkemesi, terörizmi meşrulaştırma davasında sosyolog Boris Kagarlitsky’nin cezasını ağırlaştırdı ve para cezasını beş yıl hapis cezasıyla değiştirdi. Kagarlitsky aynı zamanda hükümetin yabancı ajan listesinde kayıtlı.
….
Rusya Federasyonu İçişleri Bakanlığı, Estonya Başbakanı Kaja Kallas, Estonya Dışişleri Bakanı Taimar Peterkop ve Litvanya Kültür Bakanı Simonas Kairis’i arananlar listesine ekledi.
Yüksek Mahkeme, cumhurbaşkanı adaylığı reddedilen Boris Nadezhdin’in Merkezi Seçim Komisyonuna yönelik iki başvurusu hakkında da ret kararı verdi…”
Boris Kagarlitsky, 2023 yazında Ukrayna’nın Kırım Köprüsü’nü havaya uçurmasına “terör saldırısı” demek yerine “askeri amaçlar taşıyan bir saldırı” olarak betimleyip soğukkanlı bir savaş analizi yaptığı için teröre destek suçundan 7 yıl hapis cezasıyla yargılanan Marksist bir sosyolog. Kagarlitsky, Aralık ayında para cezasına çarptırılıp serbest bırakılmıştı, fakat savcının itirazı üzerine cezası ağırlaştırıldı ve 5 sene hapis cezası aldı. 13 Şubat günü dünyaca ünlü Marksist sosyolog, çıktığı duruşmada tutuklanıp tekrardan hapse girdi.
Boris Kagarlitsky tutuklanıyor
Boris Nadezhdin ise, 2015 yılında Kremlin’in dibindeki bir köprüden geçerken arkasından vurularak suikasta uğrayan liberal muhalif lider Boris Nemtsov’un müttefiklerinden. Boris Nemtsov, suikasta kurban gitmeseydi 2 gün sonra Ukrayna işgalini eleştiren bir savaş karşıtı mitinge katılmayı planlıyor, Putin’in işgal politikalarını eleştiriyordu. Boris Nadezhdin de geçmişte Putin’i desteklemesine, şimdiye kadar işgal edilmiş toprakların geri verilmesine karşı olmasına rağmen günümüzde hala Ukrayna’daki işgali eleştiren nadir isimlerden biri. Nadezhdin Mart 2024’teki başkanlık seçimleri için adaylığını açıkladığında bu nedenle kısa sürede 100 binden fazla imza topladı, her konuda Putin’i destekleyen Komünist Parti ve faşist “Liberal Demokrat Parti” adaylarına nazaran “gerçek bir muhalif” olarak değerlendirildi. Fakat Nadezhdin önce Kremlin medyası tarafından “bu gidişle ya zehirlenecek ya öldürülecek” gibi tehditlere maruz kaldı, ardından da tipik bir Putin rejimi taktiğiyle imzalarında usulsüzlükler bulundu, gerekli sayıda geçerli imzası olmadığı gerekçesiyle adaylığı Seçim Komisyonu tarafından reddedildi.
Boris Nadezhdin ve destekçileri adaylığı için gerekli 100 bin imzayı Seçim Komisyonu’na teslim ediyor.
Putin’in arananlar listesine koyduğu Estonya Başbakanı Kaja Kallas ise sadece Rusya’nın işgal tehdidi altında yaşayan küçük bir Baltık ülkesinin lideri değil, aynı zamanda bir Sovyet mağduru. Uzun yıllar Sovyet işgali altındaki Estonya’da bağımsızlık yanlısı diğer Sovyet muhalifleri gibi Kallas’ın annesi ve anneannesi de Stalin döneminde gerçekleşen işgal sonrasında 10 sene boyunca Sibirya’da sürgüne gönderilmiş, zor koşullarda hayata tutunmuş kişilerden. Sovyetlerin dağılmasının şokunu hala atlatamamış olan eski KGB ajanı Putin, hayallerini gerçekleştirip Rusya’yı Sovyet dönemindeki topraklarına kavuşturmak için eğer bir gün Estonya’yı işgal ederse arananlar listesine eklediği Estonya Başbakanı Kaja Kallas da büyük ihtimalle anneannesi ve bütün Putin muhalifleri gibi Sibirya yollarına düşecek.
Estonya Başbakanı Kaja Kallas, Putin rejimine yönelik sert eleştirileriyle tanınıyor. Kallas’ın NATO Genel Sekreterliği gibi bir kariyer planı da var.
Son zamanlarda maalesef “Stalin ölmedi, ruhu aramızda” dedirten tek olay, Kaja Kallas’ın aile trajedisinin tekerrür etme ihtimali değil.
Putin’in Rusyası artık hiç olmadığı kadar Stalin’in Rusyasına benziyor. Halihazırda zaten Putin göreve geldiğinden beri Stalin hakkındaki resmi söylemi değiştirmiş, Stalin’in işlediği toplu katliamları araştıran, ihlalleri raporlaştıran tarihçileri hedef göstermiş, tutuklatmış, geçiş dönemi adaleti çalışan STK’ları kapattırmış, “yabancı ajan” listelerine ekletmişti. Bugün anlaşılıyor ki bütüns bunlar sadece bir başlangıçtı.
Rusya’daki tek adam rejimi, Ukrayna’nın işgaliyle otoriterlik seviyesini arşa çıkardı, olağanüstü hukuku olağanlaştırıldı. Putin’i eleştiren herkes “ajan” ilan edildi, “işgal” kelimesini kullananlar Rus ordusunu karalamak ve yalan haber yaymak suçlarından tutuklandı, muhalif basının fişi çekildi, sadece bir pankart açtığı için yüzlerce insana ağır hapis cezaları verildi. Ve geçen hafta da hala hayatta kalmayı başaran en etkili Putin muhalifi olan 47 yaşındaki Alexei Navalny, “radikallik” suçlamasıyla ağır koşullarda tutulduğu Stalin’in muhalifler için inşa ettiği bir gulag’ın, yani toplama kampının kalıntıları üzerine kurulan bir Artik ceza kampında ölü bulundu.
Navalny ailesi
Ne trajik ki, hala cesaretlerini koruyabilmeyi başarmış bir avuç muhalif Rus, Navalny’i anmak için farklı şehirlerde Stalin döneminde hayatını kaybedenler anısına dikilmiş anıt mezarlara, heykellere çiçekler bıraktı. 35 farklı şehirde 400 Rus vatandaşı, sadece çiçek bıraktığı için gözaltına alındı, kamu düzenini bozmaktan 15 gün idari hapis cezasına çarptırıldı, daha geçen hafta Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’ın övdüğü “tertemiz” Moskova metrolarında çevik kuvvet tarafından yerlerde sürüklendi. Putin bir kez daha Stalin’in mirasını yaşattığını bütün dünyaya ve iç kamuoyuna gösterdi. Hem de göstermelik başkanlık seçimlerine sadece 3 hafta kalmışken.
Cesaret yutan adam
Navalny, 2012 yılında güvenlik gücü FSB’nin önünde: “Zulme ve işkenceye karşıyım”
Avukatlık yapması mahkeme kararıyla yasaklanan Navalny sıradan bir avukat değildi. Her ne kadar muhalif siyasete atıldığı ilk yıllarda etnik milliyetçi ve nefret söylemleriyle dolu bir çizgide ilerlese de zaman içerisinde liberal ve Batılı hayat tarzına yakın muhaliflerle iş birliği yapmış, adım adım radikal fikirleri geride bırakmıştı. Putin’I eleştirdikçe ekonomik usulsüzlükler, para kaçırma gibi davalarla yargılanan Navalny için dönüm noktası 2013 Moskova belediye başkanlığı seçimleri oldu. Navalny, oylar henüz sandığa atılmadan sonucun belli olduğu bir seçimi çekişmeli hale getirdi ve gerçek muhalefetin ortak adayı oldu. Navalny’nin sosyal medyayı etkili kullanması, ikna kapasitesi yüksek yetenekli bir hatip olması, gönüllü kampanya ekibinin sokak sokak saha çalışması yapması oyları beklenmedik bir şekilde arttırdı. Rejimin güdümündeki medyaya, karalama kampanyalarına ve sandıktaki usulsüzlüklere rağmen Navalny beklentilerin üstünde bir oy aldı, %27 ile kaybetti. Biraz daha oy alsa seçim ikinci tura kalacak ve Putin’in her sandıkta kazandığı zaferlerin o kadar da “kesin” olmadığı ortaya çıkacaktı.
Navalny kampanya sırasında zimmete para geçirme suçundan hüküm giydi. Muhaliflerin sokağa çıkması üzerine savcılar cezaya itiraz etti, muhalif lider serbest bırakıldı.
Seçimlerden sonra Navalny yine büyük bir protesto düzenlemiş, fakat bu gösterilerin uzun soluklu sürmesini istememişti. Aldıkları oy oranı gerçek muhalefetin %1-2 oy aldığı bir siyasi düzen için oldukça yeterliydi. Navalny bu aşamadan sonra mizahı kullanarak Putin rejimindeki yolsuzlukların üzerine gitmeye ve 2018’deki başkanlık seçimlerinde Putin’e rakip olarak çıkmaya odaklandı. Adım adım ilerlemek gerekiyordu.
İlk aşamada Putin’in üzerine gitmiyor, Medvedev gibi Putin’in çeperindeki siyasetçilerin veya oligarkların yolsuzluklarını anlatan uzun soluklu belgeseller çekiyor, bütün bu belgesellerde komik ve akıcı bir üslup kullanıyor, böylece videoların çok kısa sürede milyonlara yayılmasını sağlıyordu. Önemli belgesellerin ardından da halkı sokağa çağırıyor, genellikle genç ve eğitimli kentli Rusların katıldığı gösteriler düzenliyordu. Navalny hakkında her sene yeni bir davanın açılması, her gösteriden sonra kısa süreliğine gözaltına alınması artık sırada bir rutine dönüşmüştü.
Navalny’nin 2014’te AİHM tarafından adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmettiği bir dava sebebiyle yolsuzluk suçundan hüküm giymesi nedeniyle 2018’de başkan adayı olmasına izin verilmedi. Fakat Navalny bu seçimleri bahane ederek önemli kentlerde mitingler düzenlemiş, sosyal medyada etkili bir genç ekip kurmuştu. Her ne kadar Medvedev ile ilgili iddiaları nedeniyle yolsuzlukla mücadele için kurduğu derneği basılsa ve hakim karşısına çıkartılsa da Navalny etkili bir muhalif figüre dönüşmüş, 2015’te suikaste uğrayan Boris Nemstov’un boşluğunu doldurmuştu.
Akıllı oyun cezası zehirli gaz
Navalny ve ekibi özellikle yerel seçimler için “Smart Voting” (Akıllı Oy) adlı bir uygulama geliştirmişti. Bu uygulama Rusya’nın farklı kent meclis veya valilik seçimlerinde muhalefeti desteklemek isteyenler için oy verilebilinecek isimlerin listesini sunuyordu. Böylece en çok oy alanın kazandığı dar bölgeli seçimlerde sahte muhalif adaylar arasında oylar bölünmüyor, Putin’e karşı olan oylar birleşiyordu. Elbette medyanın serbest olmadığı, aday olmak için rejimin onayının şart olduğu, birçok yerel yönetim organı için seçimin kaldırıldığı büyük bir coğrafyada bu kampanyanın Putin’in iktidarını yıkması beklenemezdi. Fakat Navalny küçük de olsa bir kapı aralamak istemişti. Sıklıkla dediği gibi zulüm karşısında “Az bir şey yapmak değil, hiçbir şey yapmamak ayıptı”. Nitekim bu kampanya neticesinde Putin’in Moskova’daki yerel meclis üyesi azalmış, Putin’in partisi Tomsk, Novosibirsk ve Tambov gibi kent meclislerinde çoğunluğu kaybetmişti.
2020’deki bölge seçimlerinde Navalny, bu taktiği duyurmak için Sibirya’da bulunan bir öğrenci kenti olan Tomsk’a gitmiş, muhalefetin sadece Moskova, St. Petersburg gibi Batı’daki metropollerle sınırlı marjinal bir hareket olmaması için çaba harcamıştı. Tomsk’taki öğrencilerden oluşan genç ekibiyle birlikte kenti gezmişti. Navalny, Tomsk’tan dönüş yolunda uçakta birden ağır bir sancı hissetmeye başladı ve yol boyunca bağırdı. Zehirlenmişti. Uçak acil iniş yaptı ve Navalny hastaneye kaldırıldı. Putin muhaliflerinin Novichok adlı bir sinir gazıyla zehirlenmesi bir adetttendi. Navanly, daha sonra Alman doktorların tespit edeceği üzere bu ölümcül gazla zehirlenmiş, uçağın acil iniş yapması sebebiyle erken tıbbi müdahale yapılmıştı.
Navalny hastaneye kaldırıldı, fakat eşinin ziyaretine izin verilmedi. Navalny’nin eşi Yulia kocasını tedavi için Almanya’ya götürmek istiyor, Rus hastanesinde kalması durumunda yine suikast girişimine uğrayacağını düşünüyordu. AİHM’in geçici tedbir kararının uygulanması neticesinde Rusya iki gün sonra Navanly’nin Almanya’ya tedavi için gitmesine izin verdi. Navalny, Almanya’da bir yandan tedavi oldu, bir yandan Bellingcat adlı araştırma kuruluşunun yöneticisi Bulgar gazeteci Christo Grozev ile birlikte nasıl zehirlendiğini araştırdı. Rüşvet vererek havayolu kayıtları, yolcu listelerine ulaşan ekip Navalny’i Sibirya gezisi boyunca takip eden resmigüvenlik güçlerinin isimlerine ulaştı. Navalny, Sovyetlerden beri hantallığını koruyan Rus bürokrasisinin yaratıcı olmadığını, kolay kandırılabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle ulaştıkları listedeki isimleri teker teker telefonla aradı ve üst düzey bir devlet yetkilisi edasıyla sordu: “Navalny’i neden öldürmeyi başaramadık? Bir rapor yazıyorum da…”.
Telefonu açan bir kimyager Navalny’nin tahmini doğru çıkardı, zokayı yuttu ve döküldü. Resmi güvenlik kurumu FSB, Navalny havalimanında zehirlemiş, fakat uçağın erken iniş yapma ihtimalini düşünmemişti. Uçak erken inince ve tıbbi müdahale erken yapılınca zehrin etkisi azalmıştı. Bunun üzerine FSB ekibi hastaneye kaldırılan Navanly’nin iç çamaşırlarını 2 gün içerisinde yıkamış, doktorlar da vücuttan zehrin izlerini silmeye çalışmış, bu nedenle Almanya’ya tedavi için götürülmesi 2 gün bekletilmişti. Navalny bütün bu konuşmayı videoya kaydetti, sosyal medyada yayınladı. Putin rejimi hem suikastın sonuçsuz kalmasıyla hem de Navalny’nin kendi suikastçılarını bizzat tespit etmeyi başarmasıyla rezil olmuştu.
Navalny’nin kendi suikast girişimini araştırdığı olay örgü haritası
Navalny 6 ay tedavi gördükten sonraysa dünyayı şaşırtan bir karar aldı: Rusya’ya dönecekti. Dönmesi durumunda gözaltına alıncağı tutuklu bir şekilde yargılanacağı, hatta suikaste uğrayacağı kesindi. Fakat Navalny’nin ölümden daha büyük bir korkusu vardı. Navalny, yurtdışında sürgünde olan muhalifler gibi zaman içerisinde yabancılaşmaktan, halktan kopmaktan korkuyordu. Gerekirse çok sevdiği ülkesinde işlerin yolunda olmadığını kendini feda ederek herkese gösterecek, halkına umut ve cesaret verecekti.
Navalny, 17 Ocak 2021’de eşi ve bir gazeteci ordusuyla Almanya’dan uçağa bindi. Destekçileri kendisini karşılamak için Moskova’daki Sheremetyevo Havalimanı’na akın etmiş, yine toplu bir şekilde gözaltına alınmaya başlamışlardı. Rejim bu siyasi “şova” izin vermemek için uçağın iniş güzergahını değiştirdi, uçak iner inmez de pasaport kontrolü noktasında Navalny’ı tutukladı. Navalny dönüş yolculuğu boyunca eşiyle birlikte Rick and Morty adlı bir komedi dizisi izlemişti. Bir daha ailesine kavuşamayacağı bir esarete doğru giderken bile kendisine zulm eden rejimle dalga geçmişti. Tutuklanmasından sadece iki gün sonra da Putin’in kendisi için özel yaptırdığıni iddia ettiği Monako büyüklüğündeki bir kişisel saraya ilişkin video yayınladı. Video bir haftada 92 milyon kez izlendi. Putin iddiaları reddetti, rejim sarayın Putin’in çocukluk arkadaşı bir oligarka ait olduğunu söyledi. Navalny bu videoda da esprili bir uslüp kullanmıştı. Fakat artık rejimin hiç espri kaldıracak hali kalmamıştı.
Radikal bir adamın sürgünü
Navalny, öncesinde sadece zimmete para kaçırma ve yolsuzluk gibi suçlamalardan hapis cezasına çarptırılmıştı. Fakat rejim yolsuzlukla mücadele derneğini “radikal bir örgüt” ilan etti, ardından Navalny’i bu örgütün kurucusu olduğu gerekçesiyle radikallik suçundan yargılamaya başladı. Radikal İslami örgütlerle mücadele için kabul edilmişti. Böylesine ağır bir yasa ilk kez şiddete bulaşmamış kişiler için uygulanmıyordu. Daha öncesinde Yehova Şahitleri gibi dini gruplar için dahi kullanılmıştı. Bu cezayla birlikte Navalny’nin cezası 19 yıla çıktı, hapis şartları ağırlaştırıldı.
Navalny, bir ceza kampına gönderildi. “Radikalliği” törpülecek, Nazi fikirlerinden arındırılacaktı. 11 Aralık 2023’te avukatları 6 gün boyunca Navalny’den haber alamadığını açıkladı. 25 Aralık’ta ise Navalny’nin Stalin döneminden beri muhaliflerin tutulduğu bir gulag kampının enkazı üzerine kurulan bir ağır ceza kampı/kolonisinde olduğu öğrenildi. Bu kamp Artiklerde bulunuyordu. Stalin de Putin gibi bu bölgedeki gulaglara muhaliflerini doldurmuş, sanatçıları, yazarları, rakip siyasetçileri tecrit ederek, amaçsız tren yolu projelerinde köle gibi çalıştırarak “yaşarken öldürmeye” çalışmıştı. Birçok kişinin yazma yetenekleri körelmiş, yalnızlıktan ve baskıdan dolayı psikolojisi bozulmuştu. Muhalifler öldürülmese devletin aralıksız gözetimi ve baskısı altında yaşayan ölüye dönüştürülüyordu. Putin rejimi de önceleri bu tür kolonileri tecavüz, pedofili gibi ağır suçlar için kullanırken siyasi tutsakların sayısının artmasıyla Stalin döneminde olduğu gibi muhalifleri de buralara yollamaya başlamıştı. Navalny birçok kişinin aksine akıl sağlığını koruyordu, sık sık saçma sebeplerden ötürü hücre cezası alsa da kitap okumayı ihmal etmiyor, özellikle Obama, Kennedy gibi başarılı Amerikalı politikacıların biyografilerini okuyor, klasik liberal filozofların eserlerini keşfediyor, kendini geliştirmeye çalışıyor, aslında bir nevi Putin sonrası Rusya’ya hazırlanıyordu. Hatta hücresinde sadece bir kitap bulundurma zorunluluğu olma kuralını yargıya taşımış, dini özgürlüğünün ihlal edildiğini söylemişti. Hem İncil hem de okuma kitabı bulundurmak, işin özü aynı anda birden fazla kitap okumak istiyordu. Stalin gibi bir gün Putin’in de koltuktan ineceğini, Rusya’nın değişeceğini düşünüyordu. 2024 Mart ayındaki seçimlerde Putin’in kaybetmeyeceğini biliyordu, fakat destekçilerine öğlen saatlerinde toplu bir şekilde bir protesto edasıyla oy kullanması çağrısı yapmış, taktiksel oy kullanmalarını istemişti.
Navalny duruşmalarına Artiklerdeki ceza kampından görüntülü olarak katılıyordu. Navalny ölmeden birkaç gün önce son duruşmasında aldığı yeni para cezalarıyla ilgili espriler yapmış, sorgulamadan siyasi kararlar vererek bir “hukuk tiyatrosu” yürüten her halinden tecrübesiz olduğu anlaşılan gencecik hakimi dahi güldürmüştü.
Navalny, destekçilerinin seçimlerde hangi saatte sandığa gittiğini, kaç kişinin bu protestoya katıldığını hiçbir zaman göremedi. Zira 15 Şubat günü Federal Cezaevi Kurumu, Navalny’nin kısa bir yürüyüşten sonra kendini iyi hissetmediğini ve doğal sebeplerden ötürü öldüğünü açıkladı.
Rusya’nın beka sorunu: Bir avuç insan, bir buket çiçek ve bir ceset
Navalny’nin ölümünden sonra cezaevi yönetimi ölüm sebebini incelemek adına Navalny’nin naaşını ailesine teslim etmedi. Annesi hala oğlunun cenazesini teslim almayı bekliyor. Oğlunun cansız bedenini sadece bir kez morgta gören annenin iddiasına göre yetkililer oğlunu gizlice gömmek istiyor ve bir cenaze düzenlenmesine izin vermiyor. Annesi ise oğlunu alıp istediği yere kendi istediği usulle ve sevenlerinin katıldığı kalabalık bir cenazeyle defnetmek istiyor. Yetkililer cenaze düzenleme ısrarının devam etmesi durumunda cesedin morgta çürüyeceğini söyleyip aileyi tehdit ediyor.
Navalny’nin eşine göre ise yetkililer cesedi mümkün olduğunca bekleterek cinayet izlerini siliyor. Navalny’nin cenazesinin nasıl düzenleneceği de mezarının neresi olacağı da belli değil. Fakat Rusya’nın büyük şehirlerinde destekçileri Stalin döneminde hayatını kaybedenler için yapılan anıtlara Navalny anısına çiçekleri çoktan bırakmaya başladı. Çiçek bırakanlar, kilise ayinlerinde Navalny için dua edilmesini isteyenler ise gözaltına alındı, dövülerek sürüklendi. Bırakılan çiçekler maskeli adamlar tarafından toplantı. Navalny’nin mücadelesini üstleneceğini açıklayan ve aynı gün Münih Güvenlik Konferansı’na katılıp konuşma yapan, liderlerle görüşen eşi Yulia ile rejim yetkilileri dalga geçti, kocasının ölümü sayesinde siyasete girdiği için mutlu olduğunu dahi söyledi.
Halbuki İsimsiz Stalin kurbanları için bırakılan çiçekler, bir zamanlar Stalin’i tatlı bir dede olarak göstermek için kullanılmıştı. Stalin’in bir çiçek buketi ve küçük bir kız çocuğu Engelsina Markizova ile olan fotoğrafı eli kanlı bir diktatörü insancıllaştırma kampanyasının yüzüydü. Ne var ki hayatın gerçekleri bir kez daha Sovyet yalanlarını kısa ömürlü kılmış, Markizova’nın parti yetkili babası asılsız bir iftira sonucu Japon ajanı olduğu iddiasıyla bir sene sonra infaz edilmiş, Stalin’in ülkenin dört bir yanına yayılan fotoğrafından artık bir “ajan çocuğu” olan küçük kızı sansürlemek zor olduğu için fotoğraftaki küçük kızın başka bir kişi olduğu yalanı yayılmıştı. Babasız büyüyen Engelsina, ancak Sovyetler yıkıldıktan sonra gerçekleri anlatabilmiş, 2004 yılında tatil için geldiği Antalya’da ise hayatını kaybetmişti.
Stalin çiçekleri kendini sempatik göstermek, suçlarını örtmek için kullanmıştı, Putin ise halkı sindirmek, korkutmak için kullanıyor. Zira bu çiçekler de ülkesine geri dönen Navalny de hatta Navalny’nin cesedi de kendisi için tehdit. Navalny, eğer ülkesine dönmeseydi, bir zamanlar Moskova’da halkı arkasına katıp yürüyüşler düzenleyen satranç oyuncusu Gasparov gibi İngilizce tweet atan öfkeli ve halktan kopuk bir sürgün muhalifine dönüşseydi Putin için bir tehdit oluşturmayacaktı. Zaman içerisinde hafızalardan silinecek, “dış güçlerin elindeki bir ajan” algısı pekişecek, kimse çağrılarına kulak vermeyecekti. Koparılan çiçeklerin kokusu Rusya’ya gelmeyecekti.
Navalny de bunun farkındaydı. Bu nedenle canı pahasına ülkesine geri dönmüştü. Putin de bunun farkındaydı. Bu nedenle ülkenin en eğitimli kesimlerinin Ukrayna’nın işgaliyle birlikte yurtdışına kaçmasına göz yummuş, sınırları kapatmamıştı. Antalya’da, Tiflis’teki bir muhalif tehlikeli değildi, fakat bütün baskılara rağmen hala 400 kişinin sokağa çıkıp çiçek bırakması, bir muhalifin kendisini ülkesi için feda etmesi, görkemli bir şekilde defnedilmesi kabul edilemezdi.
Aslında Putin, Navalny’in hapisten çıkmasına, hatta seçimlerde yarışmasına dahi izin verebilirdi. Ekonominin, medyanın, bütün toplumsal düzenin iplerini elinde bulunduran bir “savaş” kahramanının adil olmayan bir seçimde kaybetmesine imkanı yoktu. Fakat Putin rejimi, tam da Ukrayna’ya yardımların kesilmesini savunan Cumhuriyetçiler ve Trump iktidara yürürken, Batı, Filistin söz konusu olunca dün Ukrayna’da savundukları evrensel değerleri kenara bırakırken ve ahlaki zeminini kaybederken, Ukrayna ordusu çekilirken “istediğimi yaparım” dercesine Navalny’nin öldüğünü açıkladı. 2007 yılında Putin, yine bir Münih Güvenlik Konferansı’nda Batı’ya meydan okumuştu, 17 sene sonra tam da Münih Güvenlik Konferansı sırasında Batı’nın desteklediği muhalif liderinin ölümünü duyurmuş oldu. Biden, daha öncesinde Navalny ölürse bunun Rusya için felaketi andıracak sonuçlara sebebiyet vereceğini söylemişti. Pek de öyle olmadı. Batı ek bir yaptırım kararı dahi alamadı, sadece hapishane yöneticilerini uzun yaptırım listelerine ekledi, Yulia Navalnyana ile görüştü, konuyu kapadı.
Putin’in mesajı sadece dünyaya değildi. Kendi kamuoyuna da çok net bir mesaj verdi: “Ya gidin, ya susun.” Ülkesinde kalarak Putin’e muhalefet eden kişilerin akıbetinin ne olacağını, Batı’nın bu muhalifleri kurtarmaya gücünün asla yetmeyeceğini çok açık bir şekilde vatandaşlarına gösterdi. Fakat buna rağmen yine de birkaç yüz kişi kulaklarını tıkadı, çiçeklerini bıraktı, Putin’e “Sen Stalin’sin” dedi. Evet, bir avuç insan, birkaç yüz çiçek, gömülmesine bile izin verilmeyen bir ceset. Rusya’daki otoriterliğin geldiği noktayı gösterdiği için hüzünlü, fakat Putin’in nelerden korktuğunu özetlediği için de bir o kadar gülünç bir liste.
Putin’in çiçeklerden, bir avuç insandan, bir cesetten korkması aslında pek de şaşırtıcı değil. Herkesin birbirini ihbar ettiği, insanların fotoğraflardan silindiği, gulaglara kapatıldığı, milyonlarca insanın katledildiği, sürüldüğü Stalin rejimi dahi serbest düşünceyi yok edememişti. Asla yıkılmaz denilen Sovyetler dahi yıkılmış, en azılı muhalifler dahi ülkesine geri dönebilmiş, Stalin’in asla silinmez dediği mirası, kurumları, baskı politikaları teker teker Stalin ile birlikte tarihe gömülmüştü. Bunu en iyi “Ukrayna’yı neden işgal ettin?” sorusuna 30 dakikalık bir tarih dersiyle cevap veren eski bir KGB ajanı olarak Sovyetlerin yıkılmasına bizzat tanıklık etmiş Putin biliyor.
Putin Mart ayındaki seçimleri yine büyük bir farkla kazanacak, kimse sokağa çıkmayacak, Navalny’nin bıraktığı mücadeleyi kimse üstlenmeyecek, hatta belki bir daha o eski büyük gösteriler düzenlenmeyecek, Rusya Ukrayna’da istediğini elde edecek, Putin ömrünün sonuna kadar Kremlin’i terk etmeyecek. Yine muhalifleri hapsedecek, öldürecek, sürgüne yollayacak. Fakat hiçbir zaman zihinlerdeki o özgür düşüncelere müdahale edemeyecek, her seferinde geçerliliğini ispat eden evrensel ilkelere ikna edici bir alternatif sunamayacak. İpleri elinden bıraktığı anda kurduğu baskıcı rejim de yerle bir olacak. Yalanlar ve zulüm üzerine kurulmuş bir rejim insanın doğası ve hayatın gerçekleri karşısında yine kaybedecek.
Maalesef o güzel günleri göremeyecek, fakat haklı çıkan elbet Navalny olacak. Navalny’nin belki sadece cesedi çürüyecek, ama Putin’in bütün fikirleri ve mirası özgür düşüncenin karşısında silinip gidecek. Aynı Stalin gibi. Aynı Sovyetler gibi.