31 Mart’a sayılı günler kala ortaya çıkan tablo gösteriyor ki özellikle İstanbul’da zor bir seçim olacak. Kuşkusuz seçim bütün Türkiye’de olacak ama iktidar dahil, hemen bütün partilerin bir tek hedefi var İstanbul…
Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin bütün illerinde, ilçelerinde yaptığı her konuşmaya İstanbul’la başlıyor ve sözlerini İstanbul’la noktalıyor. Çünkü iktidar açısından İstanbul’u kaybetmek, neredeyse Türkiye’yi kaybetmek gibi bir anlam taşıyor.
Dün sabah kahvaltısında Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayı Birol Aydın’la sohbet toplantısındaydık. İstanbul’la ilgili projelerini anlatan Aydın, özellikle trafik ve kentsel dönüşümde bir rejim değişikliği yapacaklarını açıkladı.
Hemen belirtmek gerekirse Birol Aydın tecrübeli bir siyasetçi, gerek sorulara verdiği cevaplarda gerekse konuşmalarında son derece dikkatli bir dil kullanıyor ve hiçbir adayla ilgili incitici üslup kullanmamaya özen gösteriyor. Siyaset dilinin kirlendiği bir ortamda böylesi bir tavır, son derece değerli bir meziyet.
Mesela Ekrem İmamoğlu’nun beş yıllık başkanlık dönemini değerlendirirken diyor ki: “Sayın İmamoğlu’nun son beş yılda İstanbul’a yaptığı hizmetleri görmezden gelemeyiz, aynı şekilde Kadir Topbaş’ın yaptıklarını ve duruşunu da takdirle karşılıyoruz. Ama sahada gerektiğinde İmamoğlu’nu da Murat Kurumu da eleştiririz. Biz İmamoğlu’nun yaptıklarını takdir ederiz ama eksikleri de söylemekten çekinmeyiz.”
Bütün adayların İstanbul konusundaki iyi niyetlerinden asla şüphe etmediklerinin altını çizen Aydın, Ekrem İmamoğlu’nun daha büyük siyasi hedeflerinin olmasının eleştirilmesiyle ilgili şu sözleri adeta bir siyaset dersi niteliğinde: “Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken büyük hedeflerinin olması normal oluyor da Ekrem İmamoğlu’nun daha yüksek siyasi hedefler taşıması mı yanlış oluyor.”
Birol Aydın, ”2019 seçimlerinde İstanbul’da yüz binin üzerinde bir oy almıştınız, bu kez nasıl bir sonuç bekliyorsunuz, Yeniden Refah’la aranızdaki oy geçişkenliği sizi nasıl etkiler?” şeklindeki bir soruyu da hiç öyle yan yollara sapmadan nezaketli bir üslupla cevaplıyor: “Elbette yine bu rakamı yakalamaya çalışacağız. Ama seçmen davranışının nasıl tecelli edeceğini bilmiyoruz. Sahada hiçbir olumsuz tepki ile karşılaşmadık. Genelde halkta bir suskunluk hali var, bu halkın siyasetçilere küskünlüğünün ve güvensizliğin bir sonucu da olabilir.”
Aydın, Yeniden Refah’la aralarında olması muhtemel rekabete de kelimenin tam anlamıyla bir ‘vefa’ duygusuyla yaklaşıyor ve diyor ki: “Ben Erbakan hocamızın son genel başkan yardımcılarından birisiyim, dolayısıyla çocuklarına asla saygısızlık yapmayız. Biz hocamızın emanet ettiği partinin temsilcisiyiz, ama parti olarak kimsenin kaçış rampası olmadık, olmayacağız.”
Hakkaniyetli bir yaklaşımda bulunmak gerekirse, elbette Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanabilecek bir oy potansiyeline sahip değil. Ama seçim sonuçlarını etkileyebilecek önemli bir aktör.
Aynı şekilde son dönemde, anketlerde oylarının artmasıyla dikkatleri üzerine çeken Yeniden Refah Partisi de özellikle İstanbul’da ciddi bir aktör. Bu çerçevede Saadet partisini de yakından ilgilendiren bir ayrıntının altını çizmek gerekiyor. Eğer YRP, tıpkı cumhurbaşkanlığı adaylığında olduğu gibi son dakikada İstanbul adaylığı konusunda da bir karar değişikliğine giderse, bu durum Saadet Partisi’ne avantaj sağlayabilecek bir ihtimali de gündeme getirebilir. Herhalde YRP bu saatten sonra böyle bir ihtimali aklından bile geçirmeyecektir…
Zaman zaman henüz oy oranları belli olmayan ya da oyları düşük olan siyasi partilerin ayrı ayrı seçimlere girmesi yadırganıyor. Doğrusu bunun hakkaniyetli bir yaklaşım olduğu kanaatinde değilim. İddiası olan her partinin özellikle yerel seçimlerde tek başına seçime girmelerinden daha doğal bir durum olamaz.
Herhalde hiç kimse, bütün partilerin aynı çatı altında toplanması gibi bir absürtlüğü istemeyecektir…