Gelen haberler artık Kemal Kılıçdaroğlu-Ekrem İmamoğlugörüşmesinin kulis haberi olmaktan çıktığını gösteriyor. Ya bugün-yarın ya da birkaç gün içinde CHP'de mayıs seçimleriöncesine damgasını vuran "Kemalci- Ekremci" çatışmasının iki mimarı bir araya gelecek. Tabi daha ilginci, "Kılıçdaroğlu'nun hiç görüşmek istemediği" iki hançercisinden "en zalimi"ylegörüşmeyi kabul etmesi. Bu da sanki bütün olup bitenlerin bir kurgu olduğunu gösteriyor. Doğrusu "Bu kadar esaslı bir siyasetmühendisliği yapabilirler mi?" derseniz, iki siyasi aktör için de "evet" derim... İkisi de hem "suya sabuna dokunmayankonularda" gündem olmakta çok mahirler hem de bunun için "her yolu mübah" saymakta. Ama bu kez sert kayaya çarpmış da olabilirler.

İşin bu yanı bir yana, bu yemek meselesi günlerdir gündemde.

Görüşmeyle ilgili bir önceki "Kılıçdaroğlu o yemeği yer mi?" yazımda, Kılıçdaroğlu'na yakın bir siyasetçinin şu sözüne yer vermiştim:

"Kemal Bey, İmamoğlu ile bir araya gelmeyi izah edemez. İki 'hançerci'den birini mi seçecek? Böyle bir siyaset olmaz."

Çok değil sadece birkaç gün sonra bizzat İBB Başkanı İmamoğlu bakın ne diyor:

"Ben, sayın önceki dönem Genel Başkanımızla Kurban Bayramı'nda kendisini arayarak bayramlaştık. Bayramlaştığımız esnada da 'Ankara'ya da geliyorum, TürkiyeBelediyeler Birliği görevinden ötürü daha sık geleceğim. Geldiğimiz esnada da olabilirse bir yemekte sohbet etmeyi arzu ederim' dedim kendisine. O da 'Memnuniyetle' dedi."

Gel de bu ikili arasında "Çok samimi bir ilişki vardı da medya mı başka türlü yansıttı?" diye sorma. Herhalde Kılıçdaroğlu, "Hançerlendim" sözünü uzaydan birilerine söylemedi.

Bu nedenle bu kadar ağır itham ettiği biriyle hiçbir şey yokmuş gibi görüşmeyi kabullenmesi öyle İmamoğlu'nun dediği gibi "Bayramda aradım, o da memnuniyetle kabul etti" sözüyle açıklanacak gibi değil. Arkasında Kılıçdaroğlu'nun gerçekçi gelmese de partiye dönüş hesabı mı var, yoksa "elime düştün" hazzını mı tatmak istiyor bilemem ama İmamoğlu'nun birkaç hesabı olduğu çok açık.

En önemlisi herhalde Özgür Özel rahatsızlığı... Bu kadar kısa zamanda bu ikilinin iktidar savaşına tutuşmaları bana gerçekçigelmese de parti kulislerinde konuşulduğuna göre var. Kılıçdaroğlu'nun Özel'in iktidara yönelik normalleşme siyasetine karşı çıkması da bu ihtimali güçlendiriyor. Ayrıca İmamoğlu'nun meclis grubunu devrenden çıkartıp parti üyelerinin oylarıyla cumhurbaşkanı adayını belirleme talebi de var.

O yemekte ne konuşulacak, neyin pazarlığı yapılacak şimdilik meçhul. Ama daha şimdiden "siyasi" yanı öne çıkan bir yemek olacağı çok açık. Yıllar önce (1973) dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in yabancı misyon şeflerine verdiği bir yemek, Hasan Cemal imzasıyla tarihe "Ekose etekli levrek" olarak geçmişti. Sanıyorum bu yemek de yenilenlerden çok "yeni hançer"in kime yöneleceği yanıyla tarihe geçecek.

'BİR YILDIZ DOĞDU' KORKUSU MU?

Bu arada şu hatırlatmayı da yapalım. Fondaş medya Özel'in öne çıkmasını bilinçli bir biçimde iktidarın tuzağına veya iktidara yakın medyanın Özel'i övmesine bağlıyor. Bu doğru değil. Bakın daha yerel seçimlerin ilk günlerinde Özel'in yol haritasını çizenlerden siyasi reklamcı Ateş İlyas Başsoy ne yazmış:

"Seçim gecesi Özgür Özel o kadar güzel bir konuşma yaptı ki, sosyal medyada onun fotoğrafını paylaşıp altına 'Bir yıldız doğdu' diye yazdım. Bana göre Özgür Özel o gece lider oldu."

O gece lider ilan edilen Özel'in, bugünlerde "lider" gibi davranmasından daha doğal ne olabilir?

Bakalım bir yıldızın (liderin) doğuşunu mu izleyeceğiz yoksa İmamoğlu-Kılıçdaroğlu-Özdil'ler birlikteliğiyle bir yıldızın sönüşüne mi tanık olacağız.

CHP'nin eylüldeki Tüzük Kurultayı bu nedenle çok şeye gebe.

The incoming news shows that the Kemal Kılıçdaroğlu-Ekrem İmamoğlu meeting is no longer a backstage news. Either today, tomorrow or in a few days, the two architects of the "Kemalist-Ekremist" conflict, which left its mark on the CHP before the May elections, will come together. Of course, what is more interesting is that he agreed to meet with the "cruelest" of the two daggers who "Kılıçdaroğlu never wanted to meet". This seems to show that everything that is happening is a fiction. Frankly, "Can they do such a fundamental political engineering?" If you ask, I would say "yes" for both political actors... They are both very adept at being on the agenda on "non-trivial issues" and consider "any way is permissible" for this. But this time they may have hit hard rock.

This aspect of the matter aside, this food issue has been on the agenda for days.

The previous question about the meeting was "Will Kılıçdaroğlu eat that food?" In my article, I included the following quote from a politician close to Kılıçdaroğlu:

"Kemal Bey cannot explain coming together with İmamoğlu. Will he choose one of the two 'daggermen'? Such a policy is not possible."

Just a few days later, look at what IMM President İmamoğlu said:

"I and our former Chairman called him and congratulated him on Eid al-Adha. During the Eid al-Adha, I said to him, 'I am coming to Ankara, I will come more often due to my duty to the Union of Municipalities of Turkey. I would like to chat at a dinner during our visit, if possible.' And he said to him. "With pleasure," he said.

Come on, "There was a very intimate relationship between these two, but did the media portray it differently?" Don't ask. I guess Kılıçdaroğlu did not say the words "I was daggered" to someone from space.

For this reason, his acceptance of meeting with someone he accused so seriously as if nothing was wrong cannot be explained by saying, as İmamoğlu said, "I called him during the holiday, and he gladly accepted." I don't know whether Kılıçdaroğlu has a plan to return to the party, which may seem unrealistic, or whether he wants to enjoy the pleasure of "you fell into my hands", but it is clear that İmamoğlu has several plans.

The most important thing is probably Özgür Özel's illness... Although it does not seem realistic to me that these two are in a power struggle in such a short time, according to what is said in the party backstage, it is. Kılıçdaroğlu's opposition to Özel's normalization policy towards the government also strengthens this possibility. There is also a demand for İmamoğlu to eliminate the parliamentary group and determine the presidential candidate with the votes of party members.

What will be discussed and negotiated at that dinner is unknown for now. But it is already clear that it will be a meal with a "political" aspect. Years ago (1973), a dinner given by the then Minister of Foreign Affairs İhsan Sabri Çağlayangil to foreign mission chiefs went down in history as "Plaid skirt sea bass", signed by Hasan Cemal. I think this meal will go down in history for who the "new dagger" will be directed at, rather than for what was eaten.

FEAR OF 'A STAR IS BORN'?

In the meantime, let's make this reminder. Fondaş media consciously attributes Ozel's rise to prominence to the government's trap or to the media close to the government praising Ozel. This is not true. Look what political advertiser Ateş İlyas Başsoy, one of those who drew Özel's road map, wrote in the first days of the local elections:

"On the election night, Özgür Özel made such a beautiful speech that I shared his photo on social media and wrote 'A star was born' under it. In my opinion, Özgür Özel became the leader that night."

What could be more natural than Özel, who was declared the leader that night, acting like a "leader" these days?

Let's see whether we will watch the birth of a star (leader) or whether we will witness the fading of a star with the unity of İmamoğlu-Kılıçdaroğlu-Özdils.

That's why CHP's Statutes Congress in September has a lot going for it.