AK Parti lideri Erdoğan ile CHP lideri Özel arasındaki sıcak görüşmenin kamuoyunda estirdiği iyimserlik rüzgarı ülkenin bir kazanımına dönüşebilirse herkes mutlu olur. Ne var ki yaşananların hangi siyasi aktörlerin kazanımına dönüşeceği de önemli bir konu.
Erdoğan seçim döneminde çok ağır suçlamalar yönelttiği CHP’yi şimdi meşru muhatap olarak kabul etmesini “yumuşama” diye tanımladı biliyorsunuz. Oysa CHP liderinin seçim sonrası iktidara yaptığı çağrıda kullandığı kavram “normalleşme”ydi.
Sürekli kavga dövüş içinde görmeye alışkın olduğumuz iktidar kadrolarıyla muhalif siyasetçilerin birbirlerinin yüzüne bakabilmeleri, birbirleriyle konuşabilmeleri sağlanıyorsa buna normalleşme demek daha doğru olur herhalde. Ama bu bağlamda yumuşama da kulağa hoş gelen bir kelime.
Adına ne derseniz deyin vatandaş da memnun görünüyor bu işten. Kavga değil diyalog ve işbirliği istiyor siyasetçilerden. Ancak hangi şartların ve hangi beklentilerin böylesi bir süreci başlatmış olduğunu dagayet iyi biliyor. Buna rağmen, Erdoğan her ne yapsa kayıtsız şartsız destekleyen bazı kalemler “Kemal Kılıçdaroğlu’nun kavgacı ve sert siyasetinin sonuç vermediğini gören Özgür Özel yeni bir muhalefet tarzına yöneldi” diyebiliyorlar. Sanki bu sürecin edilgen tarafının iktidar partisi olduğuna inanmamızı bekliyorlar!
Oysa meselenin aslı 31 Mart yerel seçiminden sonra iktidarın kavgayı bir yana bırakma ihtiyacı duymuş olmasıdır. Bu aynı zamanda bugüne kadar uygulanan konsolidasyon siyasetinin de artık çıkmaza girmiş olduğunun göstergesidir. Erdoğan 2011 seçimlerinden itibaren hiçbir zaman hükümetinin başarısının veya başarısızlığının tartışılmasına izin vermeden toplumdaki kutuplaşmayı harekete geçirmek suretiyle tabanını konsolide ederek sandıktan çıkmayı başardı.
Konsolidasyon siyasetinin son büyük zaferini de 2023 cumhurbaşkanı seçiminde kazandı. Ne var ki o seçimde -mecburen- bütün barutunu tüketti. Yalnızca konsolidasyon malzemesini tüketmedi, 11 ay sonra yeniden seçim ekonomisi uygulama imkanını da kaybetti. İktidar partisinin 31 Marttaki yerel seçimde uğradığı büyük hezimet bunun sonucuydu.
Şu anda iki devasa problem var AK partinin kucağında. İlki önümüzdeki seçime kadar ekonomideki sıkıntıların çözülmesi gereği. İkincisi, Erdoğan’ın üçüncü defa cumhurbaşkanı adayı olmasının sağlanması gereği. Bir de bu işleri yapabilmek için girişilecek yeni siyasi manevraları mevcut ortağının engellemesine engel olma gereği var.
“Özgür Efendi”nin bir anda “Sayın Özel” olması öncelikle iktidar blokunun kendi içindeki yeni denge arayışlarıyla ilgili. (Erdoğan’ın 18 ay önce öldürüldüğünde taziye bile dilemediği Sinan Ateş’in eşi ve çocuklarıyla bunca zaman sonra görüşmesi de öyle.) Nitekim Cumhur İttifakının diğer ortağı MHP lideri Bahçeli “Hiç kimse boşuna çabalamasın, bizim böylesi uçuk kaçık ve garabet yumuşamaya karnımız tok, yüzümüz de dönüktür” diyerek tutumunu ortaya koydu.
İkincisi, çok büyük bir ekonomik buhranın yaşandığı ve buna karşı çözüm olarak geniş kitlelerin kemer sıkmasını gerektiren politikaların devreye sokulmaya başlandığı bir dönemde gündemin meşgul edilmesi mümkün olacak. Üçüncüsü, ana muhalefetin bu süreçte sesini çok fazla yükseltmemesi sağlanacak.
Karşı taraf da bu işten kazançlı çıkacak elbette. Erdoğan ile temasının neticesi olarak özellikle kendi tabanında yara haline gelmiş birtakım sıkıntıların atlatılması -yerel seçimde CHP’yi birinci parti yapma başarısının ardından- Özgür Özel’in liderliğinin tescili demek olacak.
Erdoğan’ın çok sevdiği “win-win ilişkisi” işleyecek burada.
Peki, konsolidasyon siyasetine ne olacak? Bugüne kadar hep toplumdaki kutuplaşmaya dayanarak, “Onlar!” diyerek, “Cehape zihniyeti” diyerek kendi tabanını yanında tutan Erdoğan şimdi CHP’nin meşruiyetini kabullenerek elindeki en büyük silahı terk etmiş olmayacak mı? Geniş sağ seçmen tabanında ilk defa ortaya çıkan “CHP’ye oy verebilme” eğilimini hızlandırmayacak mı bunu yaparak?
İktidar partisinin konsolidasyon siyasetinden temelli vaz geçmesi mümkün değil. Millete icraatını anlatarak oy isteyecek hali yok çünkü. Öyleyse uygun bir zamanda uygun bir manevrayla yeniden kutuplaşma dilini devreye sokmak zorunda. Tıpkı 15 Temmuz darbesinden sonra Yenikapı’da kürsüye beraber çıktığı “Bay Kemal”i kısa bir süre sonra darbecilerin destekçisi ilan ederek o günkü “yumuşama” iklimine son verdiği gibi…
Ancak bugün durum daha farklı. Kötü yönetimin özellikle ekonomi üzerindeki tahribatı yüzünden oy kaybetmekte olan bir iktidar partisinin mecbur kaldığı yumuşamanın elindeki konsolidasyon silahlarını da zayıflatıcı bir etkisi olacak ister istemez. Aslında bu kadar normalleşme orta ve uzun vadede iktidarın lehine değil.
Buna rağmen kabullenildi yumuşama siyaseti. Demek ki çok kritik bir durumda iktidar dengeleri.
Not: Yukarıdaki yazı MHP lideri Bahçeli’nin AK Parti’ye yönelik ‘ittifak resti’ olarak yorumlanan açıklamasından önce kaleme alındı