Nereden bakarsanız bakın, İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan gibi iki önemli siyasi aktörün hayatlarını bir helikopter "kazası"yla kaybetmeleri ürkütücü ve bir o kadar da düşündürücü. Düşündürücü, çünkü İran gibi güçlü bir devlet geleneğine sahip ülkenin en tepesindeki isimlerin, öyle hesap yapmadan ve hava koşullarını dikkate almadan yolculuk yapmaları akıl alır gibi değil.
Bu yüzden olayın duyulmasından sonra akla hayale gelmeyen spekülasyonların yapılması kaçınılmazdı. Olay aslında küresel çapta da pek rastlanan bir durum değil. Bu düzeyde bir devlet başkanı ve bakanının "şüpheli bir kazayla" hayatlarını kaybetmesi örneği de çok azdır. Ama onlarca devlet başkanına suikast örneği var.
Dünya siyaset tarihinde Abraham Lincoln'den Mahatma Gandi'ye, İzak Rabin'den Enver Sedat'a çok sayıda sarsıcı suikastlar oldu.
Bunlar içinde biraz da bugünü hatırlatan en çarpıcısı Pakistan Devlet Başkanı Ziya Ül-Hak'ın içinde bulunduğu ve aralarında ABD Büyükelçisi ve Pakistan Genelkurmay Başkanı'nın da olduğu uçağa yapılan sabotajdı. 1987 yılında gerçekleşen bu suikastın olağan şüphelileri arasında da yine ABD, İsrail ve Hindistan'ın adı geçiyordu.
Nükleer silahlanma geriliminin yaşandığı o günlerden bugüne çok şey değişti ama esas gerilim değişmedi. Hâlâ İran ile ABD ve İsrail arasında özellikle nükleer silaha sahip olma gerilimi yaşanıyor ve bunun bir ucu da Hindistan'a uzanıyor. Bu da akla suikast ihtimalini getiriyor.
Tabii sadece bu değil, İran'ın kendi içindeki siyasi güç merkezleri arasındaki çatışmalar da bu ihtimali artırıyor.
Ancak ortaya çıkan ilk bulgular suikasttan çok kazayı işaret ediyor. İran'ın en güçlü ismi ve dini lideri Hamaney'in olaya ilk yaklaşımı, kazayla ilgili Türkiye ve AB'den yardım istenmesi ve kaza alanının medyaya açılması bu olasılığı güçlendiriyor. Geriye sadece, "Helikoptere yönelik önceden bir müdahalenin olup olmadığı" şüphesi kalıyor ki, ondan daha vahimi ve kaza ihtimalini güçlü kılan şey, kötü hava koşullarına rağmen uçuşun gerçekleştiriliyor olması.
Eğer güçlü bir devlet, cumhurbaşkanını ve dışişleri bakanını aynı helikoptere bindirip kötü hava koşullarını dikkate almıyor ve bir "kaza"ya kurban veriyorsa, suikast kadar olmasa da kendi içinde derin bir sarsıntı yaşayacağı çok açık.
Ortada cevabı aranan daha çok soru var; bu soruların İran'ın iç siyasetinde nasıl bir hesaplaşmaya yol açacağını da önümüzdeki günlerde göreceğiz.
***
A HABER'İN BAŞARISI
Komşumuz İran'ın yaşadığı bu sarsıcı olay, doğal olarak dünya güç merkezlerinin ve medyasının da ilgi odağındaydı. Siyasal merkezler ve medya gece boyu süreci hem yakından hem de kaygıyla izledi. Bu merkezlerin ilgi odağındaki bir başka ülke de Türkiye'ydi. İran'ın Türkiye'den kurtarma ekibi ve Akıncı İHA istemesi, CNN dahil birçok medyada haber oldu.
İkinci haber bombası da A Haber'den geldi. A Haber ekibi, İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi taşıyan helikopterin kazaya uğradığı bölgeye ilk giren ekip oldu ve dünya televizyonları o görüntüleri kullandı.
Bu aslında son dönemde başta Anadolu Ajansı ve farklı dillerde sayısız yayın yapan TRT olmak üzere Türk medyasının ulaştığı seviyeyi gösteriyor. Bunun en çarpıcı örneğini de Gazze'de İsrail'in soykırım görüntülerini Uluslararası Adalet Divanı'nın belge olarak kabul etmesinde gördük.
Bunların hepsi habercilik başarısıydı. Başta muhabir Mehmet Karataş, kameraman Kadir Mercan ve A Haber yönetimi olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum...