Hepimiz Kandil'in "Yerel seçimlerde ittifak yapın" emrine rağmen DEM'in İBB'ye aday çıkarmasının ne anlama geldiğini okumaya çalışıyoruz.
Zira bu Marksist yapının besin zincirinde siyasilerin, elinde silah olanın altında yer aldığını biliyoruz.
Dün kafamızdaki soru işaretlerini gideren bir gelişme yaşandı. Duvar'ın haberine göre; CHP ile DEM Parti arasında bir süredir devam eden kent uzlaşı görüşmelerinde yeni bir aşamaya gelindi. CHP, DEM Parti'nin güçlü olduğu İstanbul Esenyurt'ta aday olarak gösterdiği Ali Gökmen'i adaylıktan çekebilir. İki parti arasında devam eden görüşmelerin sonuç vermesi hâlinde DEM'in de onay verdiği CHP'li başka bir ismin Esenyurt adayı olması gündemde.
Daha önce, DEM ile CHP arasındaki pazarlıkta Adalar Belediyesi'nin de masada olduğunu yazmıştım. CHP'li kaynaklarım, Esenyurt görüşmelerinde Adalar konusunun da kararı etkileyeceğini söylüyorlar.
DEM Sözcüsü Ayşegül Doğan, bugün "Kent Uzlaşısı" adı verilen formülde gelinen noktaya ilişkin bilgi verecekmiş. İzliyoruz.
Anlaşılan o ki ortada romantiklerimizin inandığı gibi, DEM'in İBB için aday çıkarması, partinin sivilleşme yolunda Kandil'e karşı bir rest değil. Olsa olsa "İttifak yapın" emri veren Mustafa Karasu'nun stratejisine uygun olarak geliştirilmiş bir taktik adım gibi görünüyor.
Bir yandan İBB adayı çıkararak İmamoğlu'na oy verme potansiyeliolan milliyetçileri, Trabzonluları, İyi Partilileri ürkütmemeyi hedefliyorlar. İttifak yapmıyoruz görüntüsü vermeye çalışıyorlar. Diğer yandan da geçen seçimlerde olduğu gibi otopark ya da park bekçiliği gibi kadrolarla yetinmeyip güçlü oldukları bir iki ilçede başkanlığı almayı amaçlıyorlar.
Olmayacak şey de değil. Ulusalcı CHP tabanı geçtiğimiz yıllarda "Her evden bir oy CHP'ye, bir oy Selahattin'e" formülüyle bu pratiğe ikna olduğunu göstermişti.
Seçim öncesi bir hamle yapıp eşini aday göstermeye çalışan Demirtaş, patenti kendisine ait olan bu formülün aleyhine çalışacağını hiç düşünmüş müdür acaba?
***
TAKLİTLER ASILLARINI YAŞATIR
Seçim kampanyasına devam eden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, dün konuşmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la özdeşleşen "Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız. Hep birlikte Türkiye olacağız" sözleriyle bitirdi.
"Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, hep birlikte büyük Türk milleti olmaya devam edeceğiz."
Evet bu cümlenin Hacı Bektaş Veli'ye ait olduğu söyleniyor. Kimsenin tekelinde değil. Herkes de kullanabilir.
Ne var ki bir siyasetçi, duyulduğunda ezeli rakibini akıllara getiren bir kalıbı niye tercih eder anlamıyorum.
Muhtemelen, Erdoğan'ı oynamaya çalışan İmamoğlu gibi, ancak rakibini taklit ederse bir şansı olacağını fark ettiği için.
İyi de seçmen aslı varken niye suretine gitsin ki?
***
YENİDEN REFAH, DAVUTOĞLU'NU VE BABACAN'I YUTTU
31 Mart seçim anketlerine bakılırsa TBMM'de 5 milletvekili olan Yeniden Refah Partisi, yüzde 3-4 bandını yokluyor.
Dikkat çekici olansa Meclis'te 9 sandalyesi olan Davutoğlu'nunGelecek Partisi'nin ve 15 milletvekili olan Babacan'ın DEVA Partisi'nin hiçbir ankette yüzde 1'lik bir varlık bile gösterememesi.
Muharrem İnce'nin Memleket Partisi yüzde 0.5 gibi oranlarda çıkıyor, bu iki parti ise adeta buhar olmuş.
***
SADDAM'IN FİLMİ İZLENİR AMA...
Saddam Hüseyin'in son günlerini konu alan Will Bardenwerper'in "The Prisoner in His Palace" kitabı sinemaya uyarlanıyor.
Çekimlerine kasımda başlanacağı açıklanan "Amo Saddam" adlı filmin yönetmen koltuğunda "Chernobyl"in yönetmeni Johan Renck oturuyor. Saddam'ı da Barry Keoghan canlandıracakmış.
Film hakkında konuşan Johan Renck, filmin "21. yüzyılı tanımlayan Amerikan emperyal makinesini hesaba katmaya çalışacağını" söylüyor. Bağdat'ın 2006'daki sürükleyici, özgün bir tasvirini yapmaya çalışacağını ve savaş filmlerinin tipik kinayelerinden uzak duracağını anlatıyor.
Bunlar umut verici sözler ama konuya karşı soğukkanlılığını korusa bile bize yeter. Hollywood'un dışından bir gözle Saddam'ı tanımaya, başına neler geldiğini anlamaya meraklı milyonlar olduğunu unutmamalı.