Geçen yıl yapılan genel seçimden iktidar partisi ve ortakları zaferle çıkmıştı. Bunun ardından muhalefet blokunun dağılıp parçalandığı, muhalif seçmenin moralini kaybedip neredeyse siyasete küstüğü bir süreçte yerel seçim yapıldı. Bu şartlar altında iktidarın bu sefer daha büyük bir seçim zaferine imza atması gerekirdi. Öyle olmadı, iktidar cenahının beş yıllık siyaset planları bir anda çöküverdi. (Niye öyle olmadığı sorusuna benim bulduğum cevaplar şurada.) Siyasette yalnızca on ay içinde her şey tersine döndü.
Mayıs 2023 seçimlerinin sonucu Erdoğan’ın üçüncü (aslında dördüncü) kez cumhurbaşkanı adaylığının yolunu açacak bir siyasi güç vermiş görünüyordu iktidar partisine. O güç 31 Martta AK Parti’nin elinden çıktı gitti. Artık yüzde otuzlar bandına gerilemiş oy oranıyla bir anayasa değişikliği teklifini ne referanduma götürebilir ne de mecliste bu doğrultuda bir siyasi organizasyon düzenleyebilir.
Bu şartlar altında Erdoğan bir kez daha aday olsa bile yeniden yüzde ellinin üstünde oy alıp seçim kazanması çok uzak bir ihtimal olarak görünüyor.
Bu durumda AK Partinin tek çıkış yolu parlamenter sisteme geri dönmek. Ama ortağı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden geri dönüş düşünülemez” diye ilan etti. “Her daim Erdoğan’ın arkasındayız” demesine rağmen seçimdeki yüzde 50+1 şartının kaldırılmasını bile kabul etmedi.
Demek ki AK Parti ve Erdoğan yeni bir yol bulmak durumunda.
***
İşte bu süreçte iktidar cenahı birden bire Özgür Özel’in ne kadar yapıcı, ne kadar demokrat bir siyasetçi olduğunu keşfetti. Hatta “15 Temmuz Gazisi” olduğu hatırlandı.
“Özgür Özel’i dış güçler oraya getirdi. Bay Kemal yerli ve milliydi hiç olmazsa” propagandasının miadı doldu.
Erdoğan kısa bir süre önce “Devrik genel başkan ile pek anlaşamaz hatta sık sık karşıya gelirdik ama yine de Bay Kemal’in kendisine göre bir siyaset tarzı vardı” diye konuşmuş, Özgür Özel için, “CHP’nin yeni genel başkanı ise tam bir hayal kırıklığı oldu” ifadesini kullanmıştı.
Siyasette bunlar oluyor. Konu iktidar partisinin 180 derece açı yapma kabiliyeti olunca zaten “Nereden nereye” falan diye konuşmaya gerek yok.
İhtiyaçlar değişince dostluklar da düşmanlıklar da değişiyor. Bazı köprüler geçildi, şimdi başka bazı köprülerin geçilmesi için yeni dostluklara ihtiyaç var. Gelgelelim bu o kadar kolay bir iş değil. Çünkü CHP’nin iktidar partisinin dostluğuna ihtiyacı yok. Kendi önünde siyaseten büyük bir imkan ufku açılmışken en zor döneminde iktidara koltuk değneği olmayı kabullenecek değiller.
Ancak tabii Erdoğan’ı “siyaseti yumuşatma süreci başlatmaya”mecbur bırakmış olmanın kredisini ceplerine koymaktan geri duracak değiller. CHP’nin bu kadar zaman sonra yalnızca oylarını arttırmasıyla değil siyasetin belirleyici aktörlerinden biri haline gelmesiyle de kazandığı pozisyonu tahkim etmeye çalışacaklar.
****
AK Parti’nin ana muhalefete yönelik hamlesini gerekli hale getiren bir etmen de İYİ Parti’nin seçimdeki başarısızlığı oldu. En başta ortağını dengeleme imkanı azaldı. Nitekim daha önce eski arkadaşlarına birkaç defa “Yuvaya dönün” çağrıları yapan Bahçeli tam da bu çağrıyı tekrarlaması beklenen bir ortamda, yani İYİ Parti’de yönetimin değiştiği ve yeni bir yol arandığı dönemde kapılarını kapattı. İYİ Parti kurultayının ardından nezaketen bir kutlama mesajı bile yayımlamadı. Üstüne üstlük “Neden tebrik etmediğimi hepinizin huzurunda söylüyorum; ihaneti tebrik etmek bizim kitabımızda yazmaz” diye konuştu.
Anlaşıldığına göre siyasette neredeyse bütün hesapları bozan, bütün dengeleri değiştiren, bütün taşları yerinden oynatan AK Parti’nin 31 Mart yenilgisi oldu. Şu da var ki “sandıkta deprem” yaşandığı zaman bunun artıları da peşinden geliyor. Bugünlerde yapılan anketler yerel seçimdeki kan kaybının sonraki süreçte de yavaşlamadan devam ettiğini gösteriyor. İktidardaki parti açısından bu bir “acil durum”elbette.
Erdoğan’ın CHP lideriyle diyaloğunda çoğu kişiyi şaşırtan -ama siyasetin ne olduğunu bilen kimilerini hiç şaşırtmayan- yumuşak tutumu bir zorunluluğun sonucu. Umulur ki bu keskin değişim ülkedeki toplumsal barışın tamirine vesile olsun, taban konsolidasyonu uğruna azdırılan kutuplaşmanın ve karşılıklı düşmanlıkların zayıflamasına yarasın.
****
Benzer temennileri hükümetin içeriye başka dışarıya başka türlü yansıttığı dış politikası(zlığı)nın rayına oturması için de tekrarlamak lazım. Dış politikanın uzun vadeli planlar, milli çıkar kriteri doğrultusunda ilgili kurumsal birikimlerin ve tarihi tecrübelerin ışığında rasyonalite temelinde oluşturulması gereği kabul edilsin. Dış politika iç politikanın malzemesi olmasın.
Gazze olayında “bir kere daha” bunun aksini gördük maalesef. Hükümet kendince birtakım sebeplere binaen Gazze’de soykırım boyutunda katliam yapan İsrail ile diplomatik ve ticari ilişkilerini kesmeye yanaşmadı. Bu konuda tabanını “idare etmek” ve toplumdan gelebilecek tepkileri boşa çıkarmak için ise yüksek volümlü hamaset retoriğine baş vurdu.
KARAR.’ın bu konudaki ısrarlı yayınları içerideki keskin retoriğe karşılık dışarıdaki durumun çok farklı olduğunu ortaya koyunca inkar siyaseti devreye girdi. Önce İsrail ile ticaretimiz yok denildi, sonra var ama satılan mallar oradaki Filistinlilere gidiyor denildi, daha sonra sattığımız harp silahı değil, av silahı açıklaması yapıldı, İddialar için “provokatif ve yalan haberler yaparak halkı kışkırtmaya çalışan bazı yayın organlarının uydurma haberleri” denildi.
Eski bir bakan vaktiyle “Cumhurbaşkanımız Ay'a 4 şeritli yol yapacağım dese inanacak seçmenimiz var” demişti. 31 Mart seçiminde AK Parti tabanının pek de aynı fikirde olmadığı görüldü.
Seçimin ardından yapılan değerlendirmelerde ağır seçim yenilgisinde Filistin politikası(zlığı)nın da payı olduğu tespiti öne çıktı. Bunun üzerine burada da bir değişim zuhur etti. İsrail ile ticaretin bitirildiği açıklandı. Bunca zaman millete yalan söylenmiş olduğu da zımnen kabul edilmiş oldu. Şimdi bugün başlayan bu “yumuşama” sürecinde geçen altı ay boyunca söylenen yalanların hesabı da verilecek mi acaba? Bunun için milletten özür dilenecek mi? Düşük bir ihtimal olmakla beraber tabanlarıyla aralarında oluşan güven sorununu onarabilmek için bunu da yapmak zorunda kalabilirler.
Peki bütün bu hamleler tüpten çıkmış olan macunu geri sokmayı mümkün hale getirebilir mi? Denemeden bilemezsiniz.