31 Mart seçiminin üzerinden tam bir ay geçti, zafer kazananlar mutlu, kaybedenler ise hala o gecenin travmasından kurtulabilmiş değiller. Toplum olarak biz ise üzerimize çöken ekonomik krizle, yoksulluğumuzla, yöneticilerimizin başımızı öne eğdiren hukuksuzlukları, kibir ve şatafatlarıyla baş başa kalmış durumdayız.
Her gün yazıya böyle umutsuz cümlelerle başlamaktan nefret ediyorum ama hiçbir şeyin yolunda gitmediği bir ülkede, etrafa mutluluk gücükleri dağıtmak da içimden gelmiyor…
Peki neden böyleyiz, neden hep biz başımızı öne eğerek dolaşmak zorunda kalıyoruz?
Çünkü biz başkayız, kimselere benzemeyiz, yaptığımız her işe ya bir hile karıştırırız ya gücü elimize geçirince memleketin tek sahibi olduğumuzu sanarak herkesi itaate zorlarız ya da neredeyse bütün millete ‘kapı kulu’ muamelesi uygularız.
Ancak ne hikmetse “Dünyada lider ülkeyiz, Batılılar bizi kıskanıyor”benzeri içi boş hayallerimize ve de “Bir Türk dünyaya bedeldir”masallarımıza rağmen, bütün dünyadaki itibar sıralamasında geri sıralarda yer almaktan da bir türlü kurtulamayız.
Bu ‘itibar’ konusunda Avrupa’da bir Türk öğrencinin başına gelen bir olayı not olarak düşmek istiyorum. Arkadaşımın oğlu Almanya’da master yapıyor. Geçtiğimiz hafta “Kral Günü” dolayısıyla Almanya’dan belediye ile ilişkili özel bir şirketin otobüsüyle Hollanda’ya gidiyor. Dönüşe hazırlandıkları saatlerde otobüs öğrenci arkadaşı unutarak geri dönüyor. Ancak pasaportu otobüste kalıyor. Bir başka araçla Almanya’ya dönüyor ama otobüsü bulmakta biraz zorluk çekiyor, sonunda pasaportuna kavuşuyor. Buraya kadar sıradan bir hikaye aslında, herkesin başına gelebilir. Hikayenin esas can alıcı noktası buruda başlıyor. Otobüs şoförü bizim öğrenciye diyor ki: “Niye bu kadar telaşlandın, kaybettiğin sanki Amerikan pasaportu mu, Türk pasaportu, kimin ne işine yarar ki yolda bulsalar bile kimse dönüp bakmaz…”
İşte bizim ‘itibar’ hikayemiz…
Ama artık bu ve benzeri olaylara şaşırmıyoruz, maalesef AK parti iktidarı bizzat kendi yazdığı başarı hikayelerini bile inkar eder hale geldiği günden bu yana, dünyadaki saygınlığımızın her gün biraz daha değer kaybettiğini yaşayarak öğreniyoruz.
Normal bir zekaya sahip olan herkes görüyor ki kendi anayasasını bile uygulamayan, yargı sistemini siyasete kurban eden, evrensel hukuk normlarıyla izahı mümkün olmayan kararlarla insanları yıllarca hapiste tutan, en doğal insani hak olan ifade özgürlüğüne tahammül edemeyen, emeğin bayramı olan 1 Mayıs’ta işçilerin Taksim’de miting yapmasından korkan bir ülkenin dünyada itibarının olması ne yazık ki mümkün değildir. Oysa bir hukuk devletinde böylesine bayram kutlamalarına ‘yasak’ getirmenin sözünden bile edilemez. Kaldı ki Taksim’de 1 Mayıs kutlamaları devlete zaaf değil, ancak saygınlık kazandırabilir. Ama ne yazık ki yasakçılık ruhumuza işlemiş, ne hikmetse devletin gücünü göstermeyi milletçe pek seviyoruz…
Dünyada nasıl bir itibarımızın olduğunu gösteren bir çarpıcı örnek de AB’nin mülteci fonlarında yaşanıyor. Maalesef şeffaflık meselesini bir türlü halledemediğimiz için şu günlerde AB fonları konusunda da sorunlar yaşıyoruz. Mesela göçmenlerin temel ihtiyaçları için AB fonlarından aktarılan 6 milyar euronun nasıl kullanıldığına dönük Avrupa Sayıştay’ı (ECA) inceleme başlattı.
Kamu ve mültecilere yönelik harcamalarda şeffaflık olmadığı gerekçesiyle Türkiye’de yapılan tartışma ülke normali haline gelirken, Avrupalılar bu durum karşısında şaşkın... Avrupa Sayıştay’ı denetçileri Brüksel’in mülteciler için sağladığı fonun bir kısmının usulsüz kullanıldığını raporladı. Rapora fonla alınıp depolarda çürütülmeye bırakılan malzemelerin fotoğrafları da eklenirken AB, 8.4 milyon euronun ‘usulsüz harcama’ gerekçesiyle Milli Eğitim’den fonun iadesini talep ediyor, bakanlık kabul etmiyor.
Ülkeyi yönetenler için pek fazla bir önemi yok belki ama Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2023 Yolsuzluk Algı Endeksi (CPI) raporuna göre Türkiye, 180 ülke arasında 115. sırada yer aldı. 2022’ye göre iki puan daha kaybeden Türkiye, 14 sıra gerileyerek Zambiya ve Gambiya’nın arkasında kaldı.
Maalesef her gün yüzümüzü biraz daha yere eğdiren bu görüntüler hiçbirimizi mutlu etmese de memleketimizin hali pürmelali bu…
Hal böyle olunca da o çok önem verdiğimiz o ‘itibar’ bir başka bahara kalıyor, ekonomik krize, hukuksuzluğa ve özgürlük fukaralığına devam...