Bir nankör, bir dilbaz ve Türk-Amerikan didişmesi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Amerikan çıkarlarına hizmetinden sual edilmesi olacak iş değil. Başkan Joe Biden’ınki ne inatmış öyle; mühim bir müttefike Oval Ofis’te bir pozu çok görüyor. NATO’nun güney kanadı deyince emlak değeri tavan yapan Türkiye’nin hiç mi hatırı yok! 10 Aralık 2002’de, tam olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara gelişinin 23’üncü gününde, daha başbakanlık koltuğuna oturmadığı halde AKP Genel Başkanı sıfatıyla Beyaz Saray’da Başkan George W. Bush tarafından ‘dost’ ve ‘müttefik’ olarak ağırlanmışken aradan geçen 22 yılda Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye, Kafkasya’dan Ukrayna’ya kadar ABD’nin bütün kirli müdahalelerine ortaklık sunduktan sonra bu denli nankörlük sarayın dehlizlerinde çıldırma nedeni olmalı. Tek taraflı duyurulmuş ama Beyaz Saray’dan hiç teyit edilmemiş 9-11 Mayıs’taki ziyaret planının ertelenmesi ya da iptal edilmesi “Oval Ofis” düşleyenlerin ofislerine epeyce kükürt basmış olabilir.

***

Doğrusu göreve geldiğinden beri Erdoğan’la NATO zirvelerinde bile ikili görüntü vermekten imtina eden Biden’ın ‘incitici’ tutumunda İsveç’in NATO'ya alınmasının önündeki engelin kaldırılmasıyla hızlı bir değişim bekleniyordu. F-16 paketinin Kongre’den geçmesi bunun göstergesiydi. Erdoğan istediklerini almaya en yakın olduğu bir zamanda ardı sıra MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Washington’a gönderdi. Karşı taraftan da Ankara’ya gelenler oldu. Ziyaret için hazırlıklar sürüyordu. İptal edildi, yok edilmedi karmaşası içinde bir Beyaz Saray sözcüsü Reuters'a, "Erdoğan'ı karşılıklı olarak uygun bir zamanda ağırlamayı dört gözle bekliyoruz ancak programlarımızı uyumlu hale getiremedik ve şu anda açıklayacağımız bir ziyaret yok" diyerek tartışmayı bitirdi. 

Demek ki tarafların bu ziyaretten ne elde edebileceği konusunda koşullar olgunlaşmadı. Muhtemelen sonuç vermeyecek bir zirve siyaseten yük olarak görüldü. Belli ki Biden, Erdoğan’a iyilik yapma konusunda kendini baskı altında hissetmiyor. 

Reuters’a isimsiz konuşan yetkililer ertelemeye neyin yol açtığını belirtmiyor. Diplomasi tecrübesiyle konuşanlara bakılırsa henüz ucu açık bir süreç, ziyaret kasımdaki seçime kadar olabilir de olmayabilir de. T24 yazarı Barçın Yinanç’ın çıkarımı şöyle: “Biden’ın ‘Söz verdik bir kere. Gelsin fotoğraf verelim, yetsin’ şeklinde bir tavır almaktansa, hazır Erdoğan çok sıkışmış ve işbirliğine yatkınken ziyaretten daha içerikli bir sonuç alma yoluna girdiği anlaşılıyor.”

***

Epey zamandır Erdoğan’ın çark ve “U” dönüşlerine ekonomik ve jeopolitik sıkışmışlıklar yön veriyor. 28 Mayıs 2023 seçimlerinde yakaladığı hava 31 Mart yerel seçimlerinde dağıldı. Bir umut, Washington ziyareti Londra-New York merkezli finans-kapitale olumlu sinyal olurdu. Körfez’den gelen sıcak para kurtarmıyor.

Türk-Amerikan ittifakına neredeyse kutsiyet atfedenler, aradaki uyumsuzluğa dair Erdoğan’ın Hamas’a desteği, İsrail’e verip veriştirmesi, Suriye’de Amerikan destekli SDG/YPG’ye karşı operasyon ısrarı ve Rus lider Vladimir Putin’le özel ilişkilerine çentik atıyor. 

Evet “olumsuz” vurgulu bu gerekçeler göreceli ya da idare edilebilir uyumsuzluklar. Yapılan tercihlerle ilgili Erdoğan’ın mutsuzluğu, Biden’ın da tatminsizliği olabilir. Fakat uyumlu gündemin listesi uyumsuzlara baskın gelir ki bu da normalde bir ziyaret için kâfidir. Beyaz Saray’da ağırlanan her liderle tepeden tırnağa uyum gözetilmiyor ki! Uyumsuzluk konuları Biden’dan önce de masadaydı ve bunlar ziyaretlere mani olmadı. Evet iki lider arasında özel bir durum var ama seçim sathi mailinde Yahudi lobisine bel bağlayan ve İsrail’e desteğini ‘sonsuz ve sarsılmaz’ olarak kodlayan Biden, Erdoğan’ı ağırlamanın getirisine-götürüsüne bakıyor olabilir. Ya da bu ziyaretin sonuçlarını maksimize edecek şekilde gündemi yoğurmak istiyor olabilir. İşin o tarafı şimdilik bize karanlık. Fakat bu durum aradaki kara kedinin ne kadar kara olduğunu tartışmaya mâni değil.

***

Evvela şunu vurgulamak lazım: Erdoğan müttefiklerin gözünde “Eninde sonunda yola gelen” bir lider olarak görülüyor. Erdoğan’la ilişkilerden nasıl sonuç alacaklarını artık çok iyi biliyorlar. Uyumsuzlukların göreceli ya da çift kullanımlı olduğunu gösteren örnek çok.

Erdoğan S-400’leri kilitli tutarak Amerikan hassasiyetlerine boğun eğdi mi, eğdi. 

Türkiye, Rusya ile açık kapı siyasetiyle fayda sağlarken aynı zamanda Batı’nın Rus mallarına erişimi için kendi ambargosunu delmesine ve mesaj trafiğine aracılık etti mi, etti. 

Ukrayna’ya askeri katkıdan geri durdu mu, durmadı. 

Damada ait Baykar’ın Kiev’le ortaklığı bir kenara ABD’nin Ukrayna için istediği top mermilerini AKP’li yandaş şirketler üretiyor mu, üretiyor. 

Pazarlık konusu etse de Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine sonunda onay verdi mi, verdi.

Suriye’de ABD’nin SDG ile ortaklığını ulusal güvenliğe tehdit olarak görüyor; peki Amerikan oyununu bozacak adımlar atıyor mu, atmıyor? 

Şam’la el sıkışmayı engelleyen faktörler aynı zamanda ABD’nin Suriye’deki tercihlerini yansıtıyor mu, yansıtıyor. 

Suriye ordusunun önünde bariyer gibi duran Türk askerlerin varlığı ve silahlı muhaliflere desteğin sürmesi Amerikalıların da işine geliyor mu, geliyor.

Amerikan yönetimi, Erdoğan’ın Fırat’ın doğusunu süpürme planını Türk-Amerikan ilişkilerinde tamir edilemez hasara yol açmadan engelleyebiliyor mu, engelliyor. 

Suriye’deki uyumsuzluk “idare edilebilir” düzeyde bir anlaşmazlık olarak görülüyor mu, görülüyor.

Irak’ta istikrarın bozulmaması ve Kürdistan yönetiminin altının oyulmaması şartıyla PKK’ye karşı operasyonlara ABD’nin takoz koyduğu söylenebilir mi, söylenemez. 

Asya bağlantılı, Körfez çıkışlı Kalkınma Yolu’na ABD’nin desteği var mı, var. 

Türkiye’nin Irak’ta rolünün artması İran’ın önünün kesilmesi açısından Washington’da da önemseniyor mu, önemseniyor. 

Hamas meselesine gelince; Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler’in Filistin koluna desteğinin askeri boyutu var mı, yok. 

ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük üssü ve Merkez Kuvvetler Komutanlığı’na (CENTCOM) ev sahipliği yapan Katar’ın Hamas’a hamiliği, baskı ve müzakere mekanizmaları açısından kullanışlı bir kanal mı, evet. Benzer bir rolün Türkiye tarafından yürütülmesi ABD’yi kasar mı, kasmaz. 

Müttefik ya da dost ülkeler üzerinden Hamas’ın İran’dan uzaklaştırılması, El Fetih gibi dönüştürülmesi, çatışma süreçlerinde baskılanması ve İsrail’in koşullarına doğru kanalize edilmesi ABD’nin istediği bir şey mi, şüphesiz. 

Erdoğan, Hamas heyetini ağırlarken Amerikan hassasiyetlerini ve beklentilerini dikkate alıyor mu, almadığı söylenemez. 

Hamas’ın Şam’dan çıkartıldıktan sonra pinpon topu gibi Doha ve İstanbul arasında gelip gitmesi ABD’ye rağmen mi oluyor, elbette değil.

Erdoğan’ın ikide bir İsrail’e atar yapması söylemden öteye geçiyor mu, geçmiyor. 

İsrail’e hayat veren ihtiyaç listesi Türkiye’den temin edilirken Amerikan yönetimi bu yüksek katkıyı görmezden gelebilir mi, asla. 

Artık maskeler düşerken “İsrail’le ilişkileri kestik, kesiyoruz” demek zorunda kalırken asla kesmeyeceğinden Amerikalılar da emin mi, emin.  

F-35 programından atılarak uğradığı kayıplar yetmezmiş gibi F-16 paketi için dirsek eskitmeyi içine sindiren ve her halükarda Amerikan oyununda kalan bir müttefikin gürültülü diplomasisi görmezden geliniyor mu, geliniyor. 

Washington’da Siyonist lobi Erdoğan üzerinde baskı kurulması için ziyarete karşı pozisyon alabilir. Ama basın toplantılarında kürsüler kurulduğunda kurulan cümleler değişmiyor, değişmeyecektir: “Türkiye değerli bir ortak.” 

Bu ortaklık Oval Ofis görüntüsü olmadan da sürüyor. Haliyle Biden, “Neme lazım, şimdi gelir ‘Gazze’ der, ‘İsrail’ der, kafamızı ütüler, ne hacet var” diyor olabilir mi, muhtemelen. 

***

Sonuç olarak Erdoğan’ın ABD’ye karşı lafta muarız, özde hizmetkâr sicili bu ziyareti şimdilik temin edemedi. İtibarsız bir durum. Ve de trajik. Karşı yakadan dostu Putin de bir türlü gelmek bilmiyor. Ne İsa razı ne Musa! 

Belki Putin, NATO’nun temmuzdaki Washington zirvesine kadar Türk-Amerikan hattındaki cızırtılardan anlamlı bir nota çıkarır, çat kapı Ankara’ya gelir! Kim bilir, kim kestirebilir?