Bütün camianın, neredeyse bütün alanlarda irtifa kaybettiği bir durumda her şeyi Erdoğan’dan beklemek büyük hata.
Ancak herkes kendini buna öylesine alıştırdı ki ve Erdoğan öylesine bu durumu yadırgamayıp beklentileri karşıladı ki, camianın irtifa kaybına da onun çözüm bulması bekleniyor.
Fakat yine de Erdoğan’ı ilgilendiren bir durum var burada.
“Sessiz Öfke” ve “Bir Camianın Özeleştiri Sorunu” başlıklı makalelerimden sonra çok sayıda mesaj aldım. Yüzlerce okurum bu konuda yorum yaparken, AK Parti ve camia içinden çok önemli isimler de arayarak görüşlerini iletti.
Neredeyse tüm mesaj iletenler yazılanlara katılıyor, hak veriyor ve bir şeyler yapılması gerektiğini söylüyordu bana.
İşin tuhaflığı burada. Kim bir şeyler yapacak?
Görünen o ki herkes Erdoğan’ı bekliyor.
Derdi Olanlarla, Hesabı Olanların Farkı
Arayanlar arasında çok uzun süreden beri tanıdığım ve şimdi önemli bir bürokratik görevde olan dostumun söylediklerinden etkilendim ve şöyle tanımladım kendi kendime: Derdi olan camiadan bir insanın içten, sessiz feryadı bunlar.
Çünkü bu dostum bir şeyler yapmak için Erdoğan’ı bekleyenlerden değil, herkesin bir şeyler yapması gerektiğini düşünenlerden biri.
Zira irtifa kaybeden AK Parti değil sadece, bütün bir camia olduğunu o da kabul ediyor.
Bir de ıstakoz yiyenleri, Maldivler’e tatile gidenleri, lüks içinde yaşayanları şikayet edip, partiden atılmasını söyleyenler var.
Kızmasınlar ama bu insanlar sorunu iyi tespit edememişler ve biraz da kişisel hesapları ön plana çıkartan bir yaklaşım içindeler bana göre.
Neden Erdoğan’ı bekliyor herkes?
AK Parti’nin oy kaybetmesinin nedenleri sadece parti teşkilatı, uygulanan siyasi ve ekonomik politikalar, milletvekilleri, belediye başkanları, bürokratlar ve bakanların davranışları mı?
Eğer böyle düşünülüyorsa bu partinin kurucusu ve Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir şey yapmasını beklemek mantıklı.
Peki sorun bundan ibaret mi?
Hayır değil.
Bütün camianın, neredeyse bütün alanlarda irtifa kaybettiği bir durumda her şeyi Erdoğan’dan beklemek büyük hata.
Ancak herkes kendini buna öylesine alıştırdı ki ve Erdoğan öylesine bu durumu yadırgamayıp beklentileri karşıladı ki, camianın irtifa kaybına da onun çözüm bulması bekleniyor.
Fakat yine de Erdoğan’ı ilgilendiren bir durum var burada.
AK Parti’ye Oy Kaybettiren Siyaset Dışı Etkenler
AK Parti’nin oy kaybetmesinin sebebi olarak sadece parti ve hükümet eylemlerini saymak yeterli olmaz. Mesela bu yerel seçimde Cübbeli Ahmet’in kime oy vermenin haram, kime helal, hangisinin caiz olduğunu açıklayan fetvasının negatif bir etki yarattığını da görmek gerek.
Vakıfların, derneklerin, cemaatlerin, tarikatların siyasete müdahil olup AK Parti’ye oy toplamalarının da benzer bir etkisi oldu. Ayrıca bu muhalefet cephesinde sert tepki görüp seçmenleri konsolide etti.
AK Parti’ye yakın görünen şarkıcıların, sanatçıların, oyuncuların abuk subuk açıklamaları, televizyon programları, akla zarar siyasi yorumları insanları çileden çıkardı.
AK Parti’yi savunduğunu söyleyen sosyal medya fenomenlerinin, trollerin cehalet dolu paylaşımları insanlara saç baş yoldurdu ama AK Parti teşkilatları da bunları “kanaat önderi” gibi konuşmacı olarak çağırdı.
Televizyon ekranlarında kadrolu yorumcuların kanal kanal dolaşıp ne kadar yanlış varsa savunup, ne kadar doğru varsa reddeden tavırları izleyen herkesi ifrit etmedi mi? Sonunda bir de Erdoğan güzellemesi yapan bu insanlar, faturanın kesileceği yeri de işaret emiş oldular.
AK Parti ile yakın gözüken iş adamlarının icraatlarından tutun, spor camiasında yaşananlara, cinci hocalarından tutun, sokak röportajlarında muhalefete iyi küfür etti diye ekranlarda boy boy videosu yayınlanan meczuplara kadar, bu insanların oyların düşmesine etkisi muhakkak oldu. Bir de neye etkisi oldu biliyor musunuz? Genç kuşakların hem dinden, hem AK Parti’den uzaklaşmasına.
İşte Erdoğan’ın bunlara müdahale etmesi, partiye, bakanlıklara, belediyelere yanaştırmaması, ekrandan uzaklaştırıp, köşelerini kapatması beklenebilir.
Fakat bunun dışındaki sorunların çözümü Erdoğan’a değil, bu camianın kendi içindeki aydınlara, kanaat önderlerine, akademisyenlere, ilim adamlarına ve fertlerine düşer.
Kuvvetli Bir Özeleştiri ve Yeni Bir Yol Haritası Gerek
AK Parti’yi doğuran şey bu camianın fikirleri, mücadele ruhu ve müktesebatıdır. Ne tek başına Milli Görüş Hareketi’nin, ne tek başına camiadan bir kesimin eseri denemez. Erdoğan’ın siyasi liderliğini yaptığı bu partinin fikri alt yapısı ve insan kaynağı, camianın tamamına aittir. En çok da bugün “İslamcı” diye öcüleştirilen bağımsız, bağlantısız kesim etkili olmuştur.
Fakat camia kendi doğurduğu partinin baskın siyasi rüzgarına kapılıp adeta alabora olmuştur.
En büyük kaybı ise artık büyük fikirleri, düşünceleri, hayalleri konuşmayıp yerine kısır siyasi ve günlük tartışmalara kaptırmasıdır kendini.
O nedenle yüzlerce derginin, binlerce kitabın, makalenin yayınladığı 90’lı yıllardan sonra adeta kurak bir çöle döndü bu camia.
Ütopyasını ve amaçlarını kaybetti.
Tüm dünyaya söyleyecek bir sözü olduğunu düşünen, İslam dünyasının içinde bulunduğu krizleri bitirip, birleştirecek büyük ütopyalardan vazgeçti. Hem içini dolduramadığı için hem de dünyevileştiği için o ütopyasının anlamsız olduğunu düşünmeye başladı.
Dönemsel amaçları olan başörtüsü sorunu, statükoyla mücadele, Ayasofya’nın ibadete açılması, Kürt sorunu, devletin onları ötekileştirmesi gibi mücadele alanlarını da AK Parti ve Erdoğan’a devretti.
Artık bu mücadele alanları için insan kaynağı yetiştirme motivasyonu da kalmadı. Gençlerin büyük çoğunluğu sadece AK Parti’ye değil, dini olan her şeye mesafeliler.
Buna siyasallaşmanın ve dünyevileşmenin kaçınılmaz acı sonu denir.
Sanırım bunların çözümünü Erdoğan’dan beklemiyorlardır?
O zaman kuvvetli bir özeleştiri yapıp, yeni bir yol haritası çizmelerinin vakti geldi de geçiyor.