31 Mart’ta iktidarın bir miktar oy yitirmesi, buna mukabil muhalefetin de bir miktar oy artırması bekleniyordu. Ama iktidardaki düşüşe ve muhalefetteki yükselişe rağmen, yine de AK Parti’nin birinci parti sıfatını koruyacağı tahmin ediliyordu. Ancak seçmen bu tahminin ötesinde bir değişim iradesi gösterdi ve CHP’ye kendisinin de beklemediği bir başarı armağan etti. CHP, 1977’den beri süren hasretini dindirdi ve 47 yılın ardından seçim basamağının birinci sırasına tırmandı.
2019 yerel seçimlerinde CHP; 11’i büyükşehir, 10’u şehir, 191’i ilçe ve 51’i belde olmak üzere toplamda 263 belediye başkanlığı kazanmıştı. 2024 yerel seçimlerinde ise CHP’nin belediye sayısı 14’ü büyükşehir, 21’i şehir, 337’si ilçe ve 58’i belde olmak üzere 420’yi buldu. 2019’da yüzde 30 oy alan CHP, 2024’te oyunu yüzde 38’e çıkartarak ilk kez yarışı AK Parti’nin önünde tamamladı. Genel Başkan Özgür Özel “CHP en son ben üç yaşındayken birinci parti olmuş” sözleriyle, 31 Mart’ta yaşanan hadisenin hem tarihselliğinin hem de ehemmiyetinin altını çiziyordu.
CHP’ye bu tarihi başarıyı getiren birçok faktörden bahsedilebilir. Ancak bunların başına, muhakkak Kemal Kılıçdaroğlu’nun partide başlattığı değişimi koymak gerekir. Kılıçdaroğlu partisinin Kürtlerle ve muhafazakâr-dindar kesimlerle olan mesafesini kısaltmaya dönük ciddi bir hamle yaptı. Evet, “helalleşme” adı verilen bu politika Kılıçdaroğlu’nun döneminde gerektiği gibi derinleştirilemedi. Ama yine de seçmene CHP’de bir değişim niyetinin olduğunu hissettirdi. Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin eski CHP olmadığı kesindi. CHP belki yavaş değişiyordu ama değişiyordu.
2019 yerel seçimlerinde bu değişim yeni bir merhaleye ulaştı. Kılıçdaroğlu, Ankara ve İstanbul gibi iki sembol şehrin belediye başkanlığına, CHP geleneğinden gelmeyen isimleri aday gösterdi. Klasik CHP’liler bunu partinin sağa kayması olarak değerlendirdiler ve karşı durdular. Fakat Kılıçdaroğlu’nun yaptığı bu aşı tuttu ve CHP’ye çeyrek asır sonra bu iki büyükşehrin belediyelerini kazandırdı. Kılıçdaroğlu’nun partiyi milliyetçi ve merkez-sağdan gelen isimlerle takviye etmesi ve Türkiye’nin batısında Kürt seçmenlerin desteğini alabilmesi, CHP’yi yerelde iktidara taşıdı.
CHP Kırmızısının Baskın Olduğu Türkiye Haritası
2024 zaferinin altında bu 2019 galibiyeti var. CHP, 2019’da elde ettiği bu şansı iyi kullandı. CHP’li başkanlar, merkezi iktidarın bütün engelleme çabalarına karşın, halkın çoğunluğunun memnuniyetini elde tutan bir performans sergilediler. CHP belediyelerinde günlük hizmetlerde bir aksama meydana gelmedi, toplum hayatını felce uğratacak bir kriz yaşanmadı, insanların hayat tarzlarına herhangi bir müdahale olmadı. Aksine CHP’liler sosyal belediyeciliğe büyük bir önem vererek partinin ulaşmakta zorlandığı alt ve orta toplumsal kesimlerle yakınlaşmasını sağladılar.
Dolayısıyla CHP’nin yönettiği yerlerde, iktidarın çizmeye çalıştığı türden bir beceriksizlik, mağduriyet ve korku manzarası oluşmadı. İktidarın menfi iddialarının hepsi boşa çıkartıldı. CHP yönetimi, iktidara karşı seçim kazanan ve başarılı olan bu belediye başkanlarını tekrar aday gösterdi. Başkanlar ile seçmen arasında kurulan bağı korudu. Seçim kampanyasında da sert ideolojik mevzulara değil, insanların yaşamlarını doğrudan etkileyen somut ve sıcak konulara odaklandı. Hem adaylar hem de kampanya dili, seçmende fazlasıyla karşılık buldu.
CHP’nin galibiyetinde kendi artıları kadar rakibinin eksilerinin de payı vardı. Toplumun büyük bir kısmını canından bezdiren ekonomik sıkıntılar ile otoriter/kutuplaştırıcı yönetim tarzı, iktidarın zayıf karnını oluşturuyordu. Bunların üstüne bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 1989’da Özal’ın yaptığı gibi büyük bir hata yaparak, seçmeni kendi partisine oy verilmemesi halinde hizmet alamamakla tehdit etmesi de eklenince, iktidarın seçmenden dozu yüksek bir uyarı alması kaçınılmaz oldu.
Hülasa, iktidar yanlışlarını düzelteceğine dair bir ışık vermek bir yana bu yanlışlarında ısrar etti. Bunun üzerine toplumsal muhalefet de çoğunlukla, iktidara karşı en güçlü adres olan CHP’de buluştu. Böylece 2002’den bu yan ilk defa Türkiye haritası, AK Parti turuncusuna boyanmadı, onun yerine CHP kırmızısının baskın olduğu yeni bir Türkiye haritası oluştu.
“CHP’yi Türkiye İttifakı’nın Partisi Yapmak”
CHP bu neticeye sevinebilir, gönlünce kutlayabilir elbette. Nihayetinde haklı bir galibiyet aldı. Ancak asıl imtihanın yeni başladığını unutmamak gerekir. Can alıcı soru şudur: Acaba 31 Mart akşamının haritasındaki kırmızı noktalar artacak mı yoksa azalacak mıdır? Zaman içinde kırmızılıkların tonu koyulaşacak mı yoksa seyrelecek midir?
İlk gelen sinyaller, CHP’nin seçim sonuçlarını doğru okuduğuna delalet ediyor. Bu meyanda dört hususa değinilebilir:
1. CHP yönetimi bu başarıyı, sadece CHP’ye mal etmiyor. CHP’li olmasa da bu seçimde CHP’ye oy veren herkesi bu başarının ortağı kılan bir dil kuruyor. Nitekim Özel’in “Aldığımız her oyun CHP’nin değil, Türkiye İttifakı’nın oyu olduğunun farkındayım. CHP’yi Türkiye İttifakı’nın partisi olarak tutmaya, bu ittifakı büyütmeye ve güçlendirmeye devam edeceğiz. Siyasilerin kurmadığı ittifakı sandıkta seçmenle kurmayı başardık, bu çok önemli”şeklindeki sözleri, bu dilin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
2. Batıda Kürt seçmenlerin oyunu almanın kritik öneminin idrakinde olarak CHP, Kürt seçmenlerle olan ilişkisinin düzeyini yükseltmeye çalışıyor. Van’da mazbata krizinde CHP’nin hemen tarafını belli etmesi ve DEM Parti’nin yanında durması, bu hassasiyetin bir karinesi olarak görülebilir.
3. Seçim süresince CHP’li adaylar dinî değerlere hürmetkâr bir eylem ve söylem içinde oldular. Seçilen CHP’li başkanlar cami ziyaretleriyle ve dualarla görevlerine başladılar. Keza CHP, hükümetin İsrail politikasını protesto eden ve gözaltına alınan gençlere destek açıklamasında da bulundu. Bütün bunlar CHP yönetiminin dindar-muhafazakâr toplumsal gruplarla daha sıkı irtibatlanma isteğinin göstergeleri olarak okunabilir.
4. Özel, bir televizyon söyleşinde “Devlet ile millet yarışırsa, millet kazanır. Türkiye’de millet devletini sever, saygı duyar ama devlet karşısına geçerse gereğini de yapar. Devlet milleti yönetmeye kalktığında, miller direnir” minvalinde ifadeler kullandı. CHP açısından bu ifadelerin büyük bir kıymet taşıdığı açıktır; zira bu ifadeler CHP’nin alameti-i farikası olan “devlet partisi” kimliğinden çıkmak için bir gayret gösterdiğine delalet eder.
Elbette devletin değil milletin partisi olmak, hele CHP için, hiç de kolay değil. Bunu söylemek ile yapmak arasında açık bir makas var. O makasın ne kadar kapatılacağını ise CHP’nin kaptan köşkünde oturanların siyasi marifetleri tayin edecek. Lakin bunun en yetkili ağızdan dillendirilmesi, CHP’nin işin özünü -yani iktidara gelmek için Baykal gibi zinde kuvvetlere değil, millete dayanmak gerektiğini- kavradığını anlatıyor.
Özel, 31 Mart’ı değerlendirirken yerinde bir benzetmeyle milletin kendilerine tüketim değil yatırım kredisi verdiğini söyledi:
“Milletimizden bir kredi aldık. Bu kredi bir tüketici kredisi değildir. Öyle görürsek harcar bitirir ve kaybederiz. Bu kredi bir yatırım kredisidir. Seçmen bize ‘5 yıl iyi yönetin, 4 yılın sonunda karar vereceğim. Eğer belediyeleri iyi yönetir, kavga etmezseniz, size Türkiye’yi yönetmeniz için daha büyük kredi vereceğim’ demiştir.”
Gerçekten bir yatırım kredisi bu! Eğer CHP bu krediyi har vurup harman savurursa, yandı gülüm keten helva. Millet onu tez elden ve en ağır biçimde cezalandırır. Ama yok, CHP çok çalışır da bu kredinin hakkını verirse, o vakit millet de onu daha büyük krediyle ödüllendirir. Bir başka deyimle; CHP’nin önünde ceza da var ödül de. Kendisine açılan bu yatırım kredisini nasıl kullanacağına bağlı olarak cezaya da çarptırılabilir ödüle de layık görülebilir.
Velhasıl CHP’nin kaderi kendi elinde…