Hayırlara vesile olsun, tek seferlik olmasın, devamını TRT getirsin inşallah… Dün Sabah gazetesinin manşetini duyduğumda kulaklarıma, gözlerime inanamadım… İktidarın herhangi medya kurumu değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadının ağabeyi tarafından yönetilen Sabah Gazetesinin dünkü manşetini sizler de görmüşsünüzdür mutlaka.
Sabah yazarı Yavuz Donat’ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile gerçekleştirdiği mülakatı Sabah “Makama saygıdan asla taviz yok” başlığı ile manşetten verdi…
Makama saygı yani cumhurbaşkanına saygı…
Ben bütün iyimserliğimi koruyarak, Erdoğan neden birinci sayfada yok, AK Partiye dair tek haberin birinci sayfada yer almamış gibi aklıma gelen bin bir soruyu da… Rüyalarında ak sakallı dede falan mı gördüler düşüncesini de kışkışlayarak…
Mülakatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sıcak mesajlar veren, zeytin dalı uzatan CHP lideri Özel’in şu sözlerini önemsedim, altını çizdim:
“Eskisi gibi ‘ben senin yanına gelmem’ yok. Böyle bir siyaset izlemeyeceğim. Kendisinden randevu isteyeceğim. Tercih ederim ki Çankaya Köşkü’nde buluşalım… Çünkü orada da Sayın Erdoğan’ın çalışma odası var.”
Özel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret için tercihinin Çankaya Köşkü olduğunu söylüyor ama sözlerinin devamında Beştepe’de verilecek bir randevuya da itirazının olmadığını belirtiyor “Nereye randevu verirse orada görüşeceğim” diyor.
***
Hiç kuşkusuz ki CHP’nin 31 Mart seçimlerinden büyük bir başarıyla çıkmasında, CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun katkısı, rolü var: 2019 yerel seçimlerinde izlediği strateji, gösterdiği belediye başkan adayları, partisinin ilişki kurduğu klasik tabanla yetinerek kendi liderlik konforunu korumak yerine partisini geniş kitlelerle barışık hale getirme çabaları, toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak olan “helalleşme” siyaseti izlemesi, iktidarın dışında kalan muhalefet partileriyle kurduğu ittifak…
Özgür Özel’in “eskisi gibi ben senin yanına gelmem, yok. Böyle bir siyaset izlemeyeceğim” sözlerini okuyunca Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Saray’a gitmem, bina kaçak”, “Erdoğan’la görüşmem, Beştepe’ye gitmem, devletin başı kaçak yerde oturuyor” sözleri geldi aklıma. Bu sözler Kemalist ve sol çevrelerin yüreklerini soğutmaktan başka neye yaramıştı?...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun hatalarından biri de buydu sanırım. Özgür Özel bunun bir hata olduğunu fark etmiş, neden böyle davranmayacağının sebebini bakın şöyle açıklıyor:
“Ben milletin göreve getirdiği bir insanı yok sayarsam, o zaman kendi belediye başkanlarımın da yok sayılmasını göze alırım. Bu doğru bir şey değil.”
Tercihi aşağılanan, yok sayılan, hakir görülen bir kesim kendisine uzatılan eli tutmak ister mi?
***
CHP Genel Başkanı Özel bir yandan CHP’yi muhafazakar, mütedeyyin kitlelere açarken bir yandan da muhafazakar dindar kitlelerin lider olarak kabul ettiği, Cumhurbaşkanlığı makamına layık gördüğü Erdoğan’la amansız bir çatışmaya girmenin yarattığı çelişkiyi ortadan kaldırmak istiyor.
Bu büyük bir çelişkiydi çünkü. Özel’in sözleriyle “en sert muhalefet”tamam, “fakat… nezaketten ve makamlara saygıdan asla ve asla taviz”vermemek…
Milli iradenin tercihine saygı duymak, milli iradenin tercihini aşağılamamak, yok saymamak, cepheden, düşmanca saldırıda bulunmamak… Ama yanlışı, hatayı da affetmemek… Toplumun yanlışları, hataları görmesini sağlamak…
Aslında bütün mesele bu.
Görüşmede neler söyleyeceğini şöyle açıklıyor: “Diyalog kanallarının açık tutulması gerektiğini… Kendilerinin millet tarafından iktidar ile görevlendirildiğini… Bizim de 31 Mart seçimlerinde Türkiye nüfusunun yüzde 65’ine, milli gelirin de yüzde 85’ine hâkim bir coğrafyada yerel iktidar olduğumuzu… Birlikte çalışmak zorunda olduğumuzu… Ve dönem dönem istişare etmek zorunda olduğumuzu söyleyeceğim.”
Eğer Özgür Özel karşısındaki tüm zorluklara, kışkırtmalara, yıldırmalara rağmen başarabilirse… Bu 31 Mart seçimlerinden daha büyük bir başarı olur.
CHP’yi yerelden merkeze taşıyacak olan da budur.
***
Bu mülakat ortaya şöyle bir fotoğraf da koyuyor.
Erdoğan sürekli olarak 1930’lar rejimini hatırlatarak bugünkü CHP’nin farklı olmadığını söylüyordu. ‘tek parti faşizmi” diyerek muhafazakar kitlelerdeki laikçi otoriterlik korkusunu diri tutmaya çalışıyordu.
Bu çok da etkili oluyordu.
Ama görülüyor ki Erdoğan’ın “tek parti faşizmi” diyerek diri tutmak istediği kutuplaşmayı artık elinde balyozlarla kırmak isteyen bir CHP var.
Kemal Kılıçdaroğlu bunu kırmak için “helalleşme” başlığında yukarıdaki yazdığım önemli adımlar attı. Bu bir anda çözülecek, kırılacak bir kutuplaşma değildi. Özgür Özel’de aynı yönde adımlar atıyor “devlet partisi değiliz” sözleri bunun önemli bir örneğidir.
Ne tuhaf değil mi, devletleşen ve bundan mutluluk duyan AK Parti karşısında “devlet partisi değiliz” diyen bir CHP…
AK Parti gittikçe statükoya hapsolurken, gittikçe “biz bize yeteriz” psikolojisine sürüklenirken, topluma doğru açılmaya, kitle partisi olma yolunda adımlar atmaya çalışan bir CHP…
AK Parti devletin dilini kullanırken CHP halkın dilini kullanıyor… Toplumu kutuplaştıran, düşmanlaştıran AK Partiye karşı toplumu birbiriyle barıştırmaya çalışan bir CHP fotoğrafı koymaya çalışıyor.
CHP’yi büyütecek, halka bütünleştirecek, CHP lideri Özel’in sözleriyle “yüzde 25’lik görünmez cam tavanı tuzla buz” ettirecek olan, CHP’nin toplumun bütün kesimlerinin oy verebileceği, kendisinin temsil edildiğine güven duyacağı bir parti haline gelmesidir.
Bunun kolay olmayacağını, büyük bir sabır isteyeceğini ama başarılmayacak bir şey olmadığını 31 Mart gecesi ortaya koydu.
***
Yazının sonuna geldim ama yine de şu soruyu sormadan edemiyorum…
Sabah Gazetesi CHP lideri Özgür Özel röportajını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sordu mu? Erdoğan’ın bu röportajdan bu röportajın manşete taşınacağından haberi var mıydı? Yoksa gazete yönetimi de Erdoğan’a rağmen, yüzde 55 oyla Van Belediye Başkanı seçilen DEM Partili Abdullah Zeydan’a mazbatanın verilmesi kararı veren YSK gibi inisiyatif mi kullandı?
Bu sorunun cevabı önemli.