Lozan Antlaşması

Lozan Antlaşması’nın, Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren, bölgede barışı sağlayan ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin statüsünü belirleyen bir antlaşma olduğu unutulmamalıdır. Lozan Antlaşması’nın hükümleri ve sonrasında yapılan ek antlaşmalar zaman içinde değişiklik göstermiştir. Hatay’ın ilhakı, Kıbrıs meselesinin çözümü, Montrö Boğazlar Rejimi gibi gelişmeler buna örnektir. Ancak antlaşmanın esası yeniden ele alınmayacaktır. Bu nedenle Lozan’a aykırı yeni hükümler beklenemez. PKK’nın silah bırakması gibi gelişmelerin de Lozan’a aykırı hükümler getirmesi söz konusu olamaz.

İSVİÇRE’nin Lozan kentinde, göl kıyısındaki Palais de Rumine’de imzalanmıştır. Sevr Antlaşması hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. Osmanlı Meclis-i Mebûsan’ı dağıtıldığı için bir “saltanat şurası” toplanmış (orada tek kişi itiraz etmiştir; Maraşlı Topçu Rıza Paşa), ancak bu şuranın antlaşma metnini kabulü padişahın tasdikine sunulmadığı için İstanbul Hükûmeti tarafından da resmî olarak geçerli sayılmamıştır. Asıl tepkiyi ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti göstermiştir. Hatta Sevr Antlaşması’nı imzalamak üzere giden heyeti, Ankara Birinci İstiklal Mahkemesi, vatan haini ilan ederek idamlarına hükmetmiştir. Yunanistan parlamentosu hariç, harb eden devletlerin hiçbiri de Sevr’i tasdik etmemiştir. Daha ilginci, Amerika Birleşik Devletleri Lozan Antlaşması’nı halen kendi kongresinden geçirmemiştir.

Lozan Antlaşması ile bugünkü Türkiye’nin sınırları belirlenmiştir. Ermeni devleti tanınmamış, Kürdistan konusu gündeme getirilmemiştir. Hatay ili hariç olmak üzere, doğu ve batı sınırlarımız bugünkü gibi tespit almıştır. Kıbrıs’taki İngiliz hâkimiyeti tanındığı için bu hüküm, ancak 1960’ta önce Londra-Zürih Antlaşmalarıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti ve ardından 1974’teki fiilî müdahale ile Lozan’a aykırı şekilde yeniden düzenlenmiştir.

LOZAN’A AYKIRI YENİ HÜKÜMLER BEKLENEMEZ

Lozan görüşmelerinin ilk döneminde siyasi sınırlar büyük ölçüde sorun yaratmamıştır. Asıl tartışmalar borçlar meselesi ve kapitülasyonlar üzerindeydi. Bu noktada, kendi aralarında ihtilaflı olan İtilaf Devletleri bile Türkiye’ye karşı birleşmişlerdir. Dolayısıyla Lozan’ın asıl önemi, birinci görüşmelerin bu yüzden kesilmesinde ve ikinci turda da bu konudaki baskılara karşı taviz verilmemesinde yatmaktadır. Birinci görüşmelerde Lord Curzon’un ısrarı sonuç vermemiştir; Curzon ikinci görüşmelere katılmamıştır.

Lozan’da patrikhaneler konusunda açık bir hüküm yoktur. Patrikhanelerin Türkiye kurumu olduğu tespit edilmiştir. Komisyon konuşmalarının ilk safhasında, patrikhanenin yurtdışına çıkarılmasını İsmet Paşa’nın talep ettiği bilinmektedir. Ancak ikinci safhada Patrikhane Türkiye toprakları içinde kalmıştır. Bu gelişme yerindedir.

Lozan Antlaşması’yla, Türkiye, Mondros Mütarekesi’nde İngiltere’ye verilen rolü üstlenmiş; Boğazlar Komisyonu Başkanı olmuştur. Ancak boğazların savunmasında Türk ordusuna ya da herhangi bir askere görev verilmemiştir. Sivil bir kuruluş olan Boğazlar Komisyonu yetkiliydi. Pratikte askerlik dışı sorunlar yaratan bu statü, Türkiye’nin müdahalesi ve hukuki uyumunu ispat etmesiyle 1936’daki Montrö Antlaşması’yla değiştirilmiş; boğazların korunması Türk Bahriyesi’ne bırakılmıştır.

Lozan Antlaşması’nın hükümleri ve sonrasında yapılan ek antlaşmalar zaman içinde değişiklik göstermiştir. Hatay’ın ilhakı, Kıbrıs meselesinin çözümü, Montrö Boğazlar Rejimi gibi gelişmeler buna örnektir. Ancak antlaşmanın esası yeniden ele alınmayacaktır. Bu nedenle Lozan’a aykırı yeni hükümler beklenemez. PKK’nın silah bırakması gibi gelişmelerin de Lozan’a aykırı hükümler getirmesi söz konusu olamaz.

Lozan, bugünkü Türkiye’nin merkezi idareye sahip (federasyon söz konusu değildir), ulusal sınırlar içinde, Türkçenin resmî dil ve eğitim dili olarak kullanıldığı bir yapıyı tescil etmiştir. Avrupa menşeli yabancı okullar, 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tamamen Türk eğitim makamlarına bağlanmış ve onların gözetiminde faaliyet göstermeye başlamıştır. Vakıf ve azınlık okulları da Lozan’da belirlenen statülerine uygun olarak aynı denetime tabi tutulmaktadır.

BÖLGEDE BARIŞI SAĞLADIĞI UNUTULMAMALIDIR

Bazı unsurlar zaman içinde değişebilir; ancak bu ana çerçevede köklü bir değişiklik beklenemez. Dolayısıyla bugün de Lozan Antlaşması’nın, Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren, bölgede barışı sağlayan ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin statüsünü belirleyen bir antlaşma olduğu unutulmamalıdır. Nitekim 1922 Kasım’ında saltanatın kaldırılması, Lozan’da İstanbul Hükûmeti’nin İtilaf Devletleriyle aynı çizgide kalmasını engellemek amacıyla atılmış bir adımdır. Cumhuriyetin resmen ilanı da 24 Temmuz 1923’ten sonra, Ekim ayı sonunda (29 Ekim) gerçekleşmiştir.

Bütün bu nedenlerle, yeni Türkiye’nin dış devletlerle olan ilişkileri ve uluslararası statüsü, Lozan Antlaşması’nın ana hükümlerinin korunmasına ve antlaşmayı imzalayan devletlerle olan ilişkilerin devamına bağlıdır. Bugün, bu antlaşmayı imzalayan devletlerden Yugoslavya dağılmış, yerini yeni cumhuriyetler almıştır. Romanya’dan ise Moldova ayrılmıştır. Ancak onlarla da ilişkiler aynı şekilde sürmektedir.

ÜNİVERSİTELER 

BOĞAZİÇİ Üniversitesi’nde “Medeniyet Kulübü” adı altında bir topluluk varmış. Aynı isimde bir kulüp, Galatasaray Üniversitesi’nde de faaliyet gösteriyor. Bu, oldukça iddialı bir isim. Sözde bu Boğaziçi’ndeki kulübün faaliyeti üniversite yönetimi tarafından denetleniyor; ancak bu denetimin nasıl yapıldığı anlaşılır gibi değil. Talebeler, Nurettin Yıldız isimli bir hatip bulmuşlar ve konferansa çağırmışlar. Konferansın konusunun ne olduğu tam olarak belli değil. Hiçbir akademik unvanı olmayan, toplumda açıklamalarıyla tartışmalı hale gelen bir ismi, Türkiye’nin alanında en iddialı üniversitelerinden birine davet etmek nasıl bir densizliktir? Bu sebeple fakülte dekanını ayıpladığımı ve bu kararı yanlış bulduğumu özellikle belirtmek isterim.

PROVOKASYONLARA DİKKAT

Aynı kulübün mensuplarıyla Galatasaray’daki öğrencilerimizin bir kısmı karşılıklı tartışmalara girmiş. Medeniyet Kulübü’nden bir öğrenci, protestocu grubun içine dalıp kavga çıkarmış. Sebebini ise “Bana küfrettiler” diye açıklıyor. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin son sınıfında okuyup da “Bana küfrettiler” diyerek yumruğuna güvenip kalabalığın içine girmek, hangi medeniyetin davranışıdır, anlayamadım. Üniversitemizdeki öğrencilerimize protestoyu bitirip dağılmalarını tembih ettiğimde (ihtar yetkim yok), bana sloganlarla cevap veriyorlar. Anlaşılan, Nurettin Yıldız daha önce erken evliliği meşrulaştıran bir konuşma yapmış. Haklı olarak “Üniversitemizde nasıl bu görüş savunulur” diyorlar. Ancak neye karşı olduğunuz kadar, nasıl bir üslup ve yöntemle karşı durduğunuz da önemlidir. Tanzimat’tan beri Türk milletine ve Osmanlı milletlerine hizmet eden, ülkenin eğitimli insanlarının büyük gayretleriyle kurulan Galatasaray’ın bir geleneği vardır. Hukuk fakültemiz (Kurucular Coşkun Kırca, Yiğit Okur, İnan Kıraç ve İstanbul Üniversitesi’ndeki Galatasaray kökenli profesör arkadaşlar) güya bizle irtibatı olan Fransız hukuk fakültelerini bile kıskandıracak bir teşkilat yapısına sahiptir. Bu okulun varlığı, dokunulmazlığı ve saygınlığı hepimizin ortak sorumluluğudur. Provokasyonlara dikkat etmeliyiz.

YOZGAT

GEÇEN cumartesi, Sorgun Belediyesi’nin davetiyle kitap fuarı için bir konuşma yapmaya gittim. Sorgun, şimdi bu vilayetin en kalabalık merkezi (120 bin). Yozgat’ın şehir merkezi nüfusu biraz daha düşük, 109 bin görünüyor. 7-8 yıldır bu bölgeye gitmemiştim. Gençliğimde çok giderdim, mihmandarlık yapıyorduk. Bütün Anadolu gibi eldeki servetlerle yeni binalar yapılmış. Ama Yozgat’ta da, Sorgun’da da birbirini çok tutmayan ve çürük diş gibi sırıtan binaları görmemekten memnun oldum.

DÜNYADA İKİ ÖRNEK VAR

Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, Mülkiye’nin yetiştirdiği çalışkan ve ehliyetli valilerden. Sorgun Belediye Başkanı Mustafa Erkut Ekinci fuarı düzenliyor. Umduğumdan daha çok ilgi gördüm. Konferanstan sonra Sarıkaya ilçesine geçtik. Bunu özellikle ben istedim. İlçedeki Roma hamamının, Oxford’un kuzeyindeki Bath’taki gibi Caracalla döneminden lejyon hamamlarına benzer olduğu anlaşılıyor. Bu hamamların şu anda dünyada iki örneği var; biri Bath, biri Sarıkaya. Hamamların etrafındaki kazıların ve yapının korunması memnuniyet verici. Malûm, Yozgat Roma Galatya’sına aittir; tıpkı Ankara gibi. Ankara ve Yozgat’ın bir zamanlar Angora vilayeti içinde bulunması da Roma dönemindeki idari geleneğe kadar uzanıyor. Sarıkaya’daki koruma ve düzenleme ümit verici. Kaymakam Ahmet Nuri Demir ve Belediye Başkanı Osman Gözan ile bu konuları görüştük. Orta Anadolu’da belediyeler daha faal ve halkın denetimine daha açık. Şüphesiz ki her yerde olduğu gibi burada da sorunlar var; ama bir yerde genç nüfusun eğitimi ve bu gibi faaliyetlere ilgi duyması umut verici oluyor.

TİCARET MERKEZİ ÜSSÜYDÜ

Anadolu’daki Roma, bugünkü Ankara vilayetine Yozgat’ı da ilave ederseniz, Galatya olarak tertiplenmiştir. Batı’dan gelip M.Ö. 3. yüzyılda buraya yerleşen Keltlerin ülkesidir. Ankyra (Ankara), hâlen gözümüzün önündeki Augustus Mabedi, yine Caracalla döneminde yaptırılan geniş Roma hamamları ve vilayet binası önünde Juliüs Sütunu’yla bu vilayetin önemli bir merkeziydi. Zamanımızdaki Yozgat, etrafındaki kazı yerleri ve bilhassa Sarıkaya’daki Roma devrinin lejyon ve ticaret merkezini meydana getirmektedir.

Yozgat’ın tabiatı ve iklimi, onun zirai bakımdan gelişmesine uygundur. Belki bu özellikleri dolayısıyla da şehrin nüfusunda azalma meydana gelse de yaşama ve gelişme imkânı daha çoktur.