Sinan Çetin’in Evindeki O Geceden 15 Yıl Sonra Bir Sırrı Süreyya Mektubu

Yanılmıyorsam Sırrı Süreyya Önder’le ilk defa Sinan Çetin’in Cihangir’deki stüdyo evinde tanıştım.

Yanında o dönemin “liberal aydın” diye bilinen çevresinden tanınmış insanlar vardı.

Ergenekon davalarının başladığı günlerdi ve ben de Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olduğum için doğal olarak o liberal grubun hedef tahtasıydım.

Daha salona girerken parmaklar bana dönmüştü.

BANA KIZSALAR DA AYNI

DÜNYANIN İNSANLARIYDIK

Ama bana kızsalar da hepimiz aynı dünyanın insanlarıydık.

Sırrı Süreyya hakkındaki ilk izlenimim olumluydu.

Zaten onu tanıyan bir insanın hakkında olumsuz izlenim alması mümkün değildi.

Benim onun hakkındaki izlenimlerim hep iyiydi ama liberal arkadaşlarımın ve DEM çevresindekilerin benim hakkımda izlenimleri o kadar olumlu değildi.

Oysa en az onlar kadar demokrasiyi savunuyordum.

SABAH HABERİ ALINCA

SİNAN ÇETİN’İ ARADIM

Önceki gece hastaneye kaldırıldığını dün sabah uyandığımda öğrendim.

İlk işim, onun en iyi arkadaşı olan Sinan Çetin’i aramak oldu.

Biraz şaşkınlık ve fazlasıyla panik halindeydi.

“Biz; kanserdi, kalp kriziydi endişesindeydik. Aorttan böyle bir şey başına geleceğini düşünemiyorduk,” dedi.

PANKREAS KANSERİNİ YENDİK

AORTTAN MI KORKACAĞIZ

Kendisi de düşünemiyordu.

“Biz kanseri yendik, aorttan mı korkacağız,” diyormuş.

İnşallah bunu da atlatacak.

Atlatması lazım çünkü ona en çok ihtiyacımız olan günler bunlar.

BİR AMELİYAT GECESİNDE ONU

NE KADAR SEVDİĞİMİZİ ANLADIK

Dünden beri onunla ilgili açıklamaları okuyorum.

Siyasi yelpazenin en sağından en soluna kadar hemen herkes onu ne kadar önemsediğini samimi ifadelerle açıklıyor.

Ama dikkat, sadece önemseme değil bu…

Aynı zamanda da derin bir sevgi ve sempati var açıklamalarda.

Farkında olarak veya olmayarak sevmişiz Sırrı Süreyya’yı…

Eleştirsek de sevmişiz.

Hem de çok sevmişiz.

BARIŞ SÜRECİNİN BU NOKTAYA

GELMESİNDE ROLÜ ÇOK BÜYÜK

Tabii bir de şu var.

Devlet Bahçeli’nin hepimizi şaşırtan açılımıyla başlayan şu yeni süreçte onun oynadığı rolü çok iyi anladık.

Ben dahil birçok insan bu süreçte onun öteki siyasi tutuklularla ilgili tavır almamasına itiraz ettik.

Ama hepimizin kabul ettiği bir şey var:

Bu sürecin şu noktaya gelmesinde onun o sempatik arabuluculuğunun çok önemli rolü oldu.

TEK ADAM DÖNEMLERİNDE

TEK BİREYLER DE KUVVETLİ

Şu an hayat mücadelesi veriyor.

Onun etrafında oluşan birlik haresi, sizi bilmem ama bana şunu bir kere daha öğretti:

“Bazen bir tek kişi çok önemlidir. Binlerce insanın yapamadığını yapar bir tek kişi bazen.”

Hele hele “tek adamların” mutlak iktidar olduğu, toplumların kaderlerinin bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştığı anomi hallerinde, bir tek birey tarihi işler başarabilir.

Sırrı Süreyya bir gecede öğretti bize bunu.

Şu süreçte birinci adım Devlet Bahçeli idiyse…

İkinci adım onunkiydi.

Daha doğrusu onun olağanüstü ilişki kabiliyeti, bütün eleştirilere karşı tek başına yürüyebilme cesareti ve gücüydü.

Galiba o ağırlığın bedelini, bedeniyle ödemek zorunda kaldı.

SEÇİLMİŞ BİR BİREY ÇOK ÖNEMLİYSE, SEÇİLMİŞ

BİR BİREYE YAPILAN ZULÜM DE ÇOK ÖNEMLİDİR

Ama o hastanede hayat mücadelesi veriyorken bize aynı zamanda şunu da anlatıyor:

Eğer seçimle parlamentoya gelmiş bir birey, toplumun yarım asırlık meselesinin çözümünde tek başına büyük işler başarabilecek kadar önemliyse…

Seçimle o ülkenin nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı bir şehrin başına seçilmiş bir bireye yapılan vicdansızlık, haksızlık, gaddarlık da o kadar önemlidir.

DARBELER KOMİSYONUNDA BENİ

EN ÇOK ZORLAYAN MİLLETVEKİLİ

2012-13 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Darbeler Komisyonu dinlemek üzere beni de çağırdı.

Gidip o komisyonun sorularına cevap verdim.

O komisyonun üyelerinden biri Sırrı Süreyya Önder’di.

O komisyonda beni en zorlayan milletvekili oydu.

En sert soruları o sordu.

O komisyon raporunu yayınladı.

Bence herkesin okuması gereken bir rapordur o.

O KOMİSYONDA BANA SORULAN

İKİ SORU 12 YIL SONRA NE OLDU

O komisyonda bana en çok sorulan iki soru Hürriyet’in iki manşetiydi.

Biri 28 Şubat’ta Genelkurmay’da verilen brifingde, görevli subayın İç Hizmet Kanunu’ndaki “Askerlerin gerektiğinde silah kullanma yetkisini hatırlatması” ile ilgili manşetti.

Öteki ise, o dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’a verilen hapis cezasından sonra kullandığımız “Muhtar bile olamaz” başlığıydı.

SİNAN ÇETİN’İN EVİNDEKİ LİBERAL

GRUBUN DEMOKRASİ ANLAYIŞI

Sinan Çetin’in evindeki liberal arkadaş grubum, bütün 80, 90 ve 2010’lu yıllarda Türkiye’nin tek meselesinin “askeri vesayet” ve “Kürt meselesi” olduğuna inandılar.

Demokrasiden anladıkları tek şey buydu.

Mücadele ve yazıları hep bu iki tema üzerinde yoğunlaştı.

Hiçbirinin aklına bu ülkenin başına seçilmiş sivillerden bir tehlike geleceği düşüncesi yoktu.

SIRRI SÜREYYA HASTANEDEYKEN

AKLIMA GELEN VESAYET SORUSU

Darbeler Komisyonu raporunun üzerinden 12 yıl geçti.

Dün Sırrı Süreyya hastanedeyken, Darbeler Komisyonu’nda bana sorulan iki soruyu hatırladım.

Bir gün bu ülkede yargı darbeleri ile ilgili komisyonlar da kurulursa, benim de şu soruları sorma hakkımın doğduğuna karar verdim:

Acaba hanginizin aklına ülkemizle ilgili demokrasi hayallerinizi bir askeri vesayetin değil de sivil vesayetin yıkacağı gelirdi?

27 YIL ÖNCEKİ O İKİ MANŞETİ

BUGÜN OLSA NASIL ATARDINIZ

Bir de şu…

O gün bana sorulan iki sorunun bugün ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü?

Askerlerin seçilmiş siyasetçilere “Gerekirse silah kullanırız” demesiyle, sivillerin seçilmiş belediye başkanlarına “Gerekirse yargı silahını kullanırız” demeleri arasında bir fark var mı sizce?

Ya “Muhtar bile olamaz” sözü…

Askeri vesayet döneminde seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına verilen ceza için “Muhtar bile olamaz” demekle, sivil yargı vesayetinde yine bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına verilen ceza için “Muhtar bile olamaz” demek arasında ne fark var…

Birinin askeri, ötekinin sivil olması bu cümlenin manasını değiştiriyor mu?

BUGÜN HEPİMİZ ÇETİN ALTAN’IN

VASİYET CÜMLESİNDE BULUŞTUK

Sinan Çetin’in evindeki o buluşmadan bu yana 15 yıl geçti.

O arkadaş grubu ile hâlâ zaman zaman buluşuyoruz.

Artık hepimizin içinde rahmetli Çetin Altan’ın o vasiyet cümlesi var:

“Hayal ettiğimiz ülke bu değildi…”

MEĞER O ASKERİ VESAYETİN

2.0 SİVİL SÜRÜMÜ DE VARMIŞ

Ne hazindir ki aradan geçen o 15 yıl bize şunu çok acı tecrübelerle öğretti:

Meğer o şikayet ettiğimiz askeri vesayet zihniyetinin 2.0 sivil sürümü de varmış.

Askeri vesayet döneminde İstanbul’un yüzde 26 ile seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı tutuksuz yargılanıp, 3.5 ay hapis yatıyordu.

Bugün sivil yargı vesayeti döneminde aynı İstanbul’un yüzde 52 ile seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı, sabahın köründe 20 polis aracıyla evinden alınıyor ve daha hakkında doğru dürüst bir iddianame yokken tutuklanıyor.

Ve ne kadar tutuklu kalacağı meçhul; ailesinin mal varlığına bile el konuyor.

EMİNİM DÜNDEN BERİ SIRRI SÜREYYA İÇİN

SİLİVRİ’DE DE DUA EDEN ÇOK İNSAN VAR

Bugün hastanede hayat mücadelesi veren Sırrı Süreyya, 7 yıldır içeride yatan Osman Kavala’nın arkadaşıydı.

İçeride yıllardır yatan Selahattin Demirtaş’ın arkadaşı.

Gezi’den içeride yatan Çiğdem Mater’in ve öteki Gezi tutuklularının arkadaşıydı.

Aynı Gezi sırasında onlarla kol kola halay çekmişti.

Eminim önceki geceden beri Silivri’de de çok insan onun sağlığı için dua ediyor.

Ama şundan da eminim:

O Sırrı Süreyya da bu barışma sürecinin Silivri’ye ulaşması için dua ediyordu.

O, YOĞUN BAKIMDA HAYAT MÜCADELESİ

VERİRKEN MECLİS’TE BİR SÜRPRİZ OLDU

Dün o yoğun bakımda yatarken, onun yönettiği Meclis’te sürpriz bir gelişme oluyor ve Anayasa Mahkemesi’nin hapisteki Can Atalay’la ilgili kararı okunuyordu.

Ve Meclis Başkanlığı makamında oturan arkadaşı “Bu, Sırrı Süreyya’nın da çok hoşuna gidecek bir gelişmedir” diyordu.

Ekrem İmamoğlu Silivri’den ona geçmiş olsun mesajı gönderirken, aynı zamanda Devlet Bahçeli’nin açıklamasını da olumlu bulduğunu söylüyordu.

Umutlanalım mı…

Bilmiyorum.

Çünkü kararların Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alınmadığı bir dönemde yaşıyoruz.

Ama aklıma Bayram’dan hemen önce MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız geliyor.

Bayramdan önce Silivri’deki belediyecilerin tutuksuz yargılanmasını ima etmişti.

ACABA BÜTÜN BUNLAR

SIRRI SÜREYYA EFEKTİ Mİ

Acaba diyorum içimden:

“Bu gelişmeler Süreyya efekti mi…”

Umutlu değilim ama iyi niyetli kalmaya gayret ediyorum.

Ve Allah Sırrı Süreyya’ya sağlık versin diyorum.

Önümüzdeki günlerde Sırrı Süreyya efektine çok ihtiyacımız olacak.

Yani dayan kardeşim…

Bu iş yarım kalmasın…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ’IN EL

YAZISIYLA YAZDIĞI GİBİYİZ

Selahattin Demirtaş’ın dün cezaevinden el yazısıyla yazdığı mektuptaki gibiyiz…

“Seni seviyoruz Sırrı abi…”

Ve emin ol, şu X'ten çukurdan sana o iğrenç şeyleri yazanlara senin hiçbir şey demen gerekmez.

Biz tahmin edemeyeceğin kadar beterini diyoruz onlar için…