MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yüz elli gün önce 22 Ekim’de partisinin grup toplantısında Öcalan’a hitaben “Gerekirse tecridi kaldırılsın gelsin TBMM’de DEM Partinin Grup Toplantısında konuşsun örgütünü lağvettiğini haykırsın” çağrısıyla başlattığı süreç neticelendi. PKK lideri Öcalan aylardır beklenen çağrısını dün yaptı “ayrı ulus, ayrı devlet, federasyon, idari özerklik ve kültiralist çözümlerin” artık sosyolojik bir karşılığının kalmadığını söyleyerek örgütüne “silahları bırakın, kendinizi feshedin” çağrısında bulundu.
Elbette Öcalan bu çağrısını MHP lideri Bahçeli’nin söylediği gibi TBMM’ye gelerek yapmadı, ki zaten Bahçeli’nin TBMM’yi işaret etmesi mevzunun önemine binaen sembolikti.
Ne olduysa oldu, süreç bir anda hızlandı, Adalet Bakanlığı DEM Parti heyetinin üçüncü kez İmralı’ya gitmek için yaptığı başvuruyu jet hızıyla onayladı. 28 Şubat olarak belirlenen tarih bir gün önceye alındı, Ankara İstanbul olarak değiştirildi. Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan İmralı Heyetine, avukatlar Cengiz Çiçek ile Faik Özgür Erol, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan da katıldı.
Dün İmralı Barış Heyeti Öcalan’ın örgütüne hiçbir izaha, tartışmaya, şüpheye, boşluğa imkan bırakmayacak kadar kısa ve net olan çağrısını okudu:
“Sayın Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu iradeyle diğer bütün siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.
Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.”
Öcalan’ın çağrısı önce Kürtçe olarak okundu, çünkü bu çağrının tek muhatabı PKK’dır.
Şunu hemen ifade etmeliyim ki 27 Şubat 2025 Türk siyasi tarihimizdeki yerini çoktan aldı, on yıllar sonra siyasi tarihimizi yazanlar bugünü Devlet Bahçeli’yi hayırla yad ederek yazacaktır.
Diyarbakır’dan Van’a bütün bölgede şehir meydanlarına büyük devasa ekranların kurulması, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle yüzbinlerce insanın meydanlara akın etmesi, Kürt annelerinin büyük bir coşkuyla çektikleri halaylarla, büyük bir mutlulukla çağrıyı dinlemeleri meselenin nasıl hayati öneme sahip olduğunun bir göstergesiydi.
Kim ne derse desin değil on binlerce canımızın hayatı, bir tek canımızın hayatta kalması için bile değecek bir süreci başlattı Sayın Bahçeli.
MHP lideri Bahçeli’ye bu süreci kararlılıkla yürüttüğü, iktidar ortağının zaman zaman temkinli zaman zaman gönülsüz yaklaşımlarına rağmen geri adım atmadan kararlılıkla bu süreci yürüttüğü için teşekkürler.
Aynı şekilde “tarihi sorumluluğunu üstleniyorum” diyerek hiçbir pazarlık yapmadan, ama fakat, lakin demeden örgütüne “silah bırakın” çağrısında bulunduğu için Öcalan’a da, bu süreçte büyük bir sorumluluk gösteren DEM Partisine ve emeği olan bütün siyasi partilere de teşekkürler.
Savaş, çatışma çabuk gelir de barışın gelmesi, silahların bırakılması zordur.
DEM Parti milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in çağrıyı okumadan önce yaptığı konuşmadaki şu sözleri kırk yıldır hepimizi canımızdan bezdiren terörü bitirme sürecinin önemini anlatmak açısından çok kıymetliydi.
"Ekmeğinden, aşından edilen Barış Akademisyenleri'nin bu barıştaki payı yadsınamaz. Ebedi şükranlarımızı kabul etmenizi diliyoruz. Suruç'ta, garda toprağın karnına giren her gencimizi saygı ve sevgiyle, minnetle selamlıyoruz. Sizin hatıranızadır bu barış. Sizin, bedelini canınızla ödemenizedir bu barış.
Barışa omuz veren, bunun için bedel ödeyen, hiçbir şey yapamıyorsa dua eden herkese teşekkür ediyorum. Kışın bitin, baharın geleceği bu günlerde umudu yeşertmeye gittik. Biliyorsunuz, filiz, kütük kuvvetlidir. Barış umudunu yeşertmeye gittik. Bunun can suyunu, nefesini, bütün bir ülke, kardeşlik ruhu içerisinde, Türk’üyle, Kürt’üyle hep beraber verme umudu ve iradesiyle gittik. Şimdi huzurlarınızdayız. Varlığımız bu umudu yeşertmenin uğrunda geçti. Bundan sonra da böyle olacak. Ta ki bu ülke gülistana dönünceye kadar.
Bu ülkenin bütün evlatları, askeri polisi ayırt etmeksizin, hepsini saygı ve rahmetle anıyoruz. Bir daha böyle günler görmemeyi diliyoruz ve bunun sözünü veriyoruz. Emeği geçen bütün siyasilere, Sayın Cumhurbaşkanı'na, Sayın Bahçeli'ye, Sayın Özel'e bütün muhalefet liderlerine, kadrolarına teşekkür ediyoruz.”
Şimdi sıra PKK’da.
Öcalan’ın çağrısına kulak verip vermeyeceklerini göreceğiz elbette. Ancak şunu ifade edebilirim ki bu saatten sonra PKK liderlerinin “silah bırakın, örgütü feshedin” çağrısına kulak vermese bile bu saatten sonra PKK diye bir şey kalması mümkün olmaz. Zira örgüt ciddi bir çözülme yaşar
PKK kendi içinde dağılacaktır, yıllardır canından bezmiş olan bölge halkında bir karşılığı olmayacaktır.
Elbette PKK silah bırakması sadece terör sorununu çözecektir, Kürt sorunu devam edecektir. Ama silahlar gerçekten bırakılırsa Kürt sorununun çözümünün yolunu sonuna kadar açacaktır. Bırakırsa diyorum çünkü 2013’te başlayan çözüm sürecini, sadece iktidar değil, asıl olarak PKK sabote etmişti, bölgede hendekler kazarak, silah ve mühimmat depolayarak, “devrimci halk savaşı” ilan ederek…
Bakalım, Kandil’in davranışı ne olacak? Ne gibi şartlar ileri sürecekler?
>Bu ihtiyatla, iyimser bakıyorum.