Ruşen Çakır yazdı: AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü

Bugün Ankara’da AKP’nin 8. Olağan Büyük Kongresi var. Yazıyı kaleme alırken yeni transferler, parti yönetimine kimlerin girip kimlerin dışarıda kaldığı henüz belli olmamıştı. Bu yazıda, 14 Ağustos 2001’de kurulan bu parti hakkında bazı gözlemleri paylaşmak ve bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.

Abdullah Gül kaçak güreşti

27 Ağustos 2014’teki AKP 1. Olağanüstü Kongresi çok önemli bir dönüm noktası olmuştu. Cumhurbaşkanı seçildiği için bu görevi bırakması gereken Recep Tayyip Erdoğan, partiyi devir teslim töreninden önce olağanüstü kongreye götürmüş, böylece Abdullah Gül’ün partinin başına geçmesine imkan tanımamıştı. Erdoğan’ın yerine atadığı Ahmet Davutoğlu da, hiç tereddütsüz, büyük bir mutluluk ve heyecanla genel başkanlığı kabullenmişti.

24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Millet İttifakı’nın adayının Abdullah Gül olmasında mutabık kalmıştı. Fakat, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in buna itiraz edip kendisinin aday olmasıyla, CHP de Muharrem İnce’yle seçime girmiş ve sonuçta Erdoğan ilk turda yeniden seçilmişti.

Abdullah Gül, bütün bu yaşananların ardından aktif siyasete dönüp Erdoğan’a meydan okumak yerine, Ali Babacan’ı öne çıkartmayı tercih etti. Zamanla Gül iyice unutuldu; DEVA Partisi ise başlangıçta yakaladığı ilgi, merak ve desteği kısa süre içinde tüketti.

Akşener hep yardıma yetişti

14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yine İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Altılı Masa’dan kalkıp üç gün sonra tekrar oturarak Erdoğan’ın yeniden seçilmesinde bir kere daha kilit rol oynadı.

Davutoğlu etkili olamadı

2014’te AKP’nin ve hükümetin başına geç(iril)en Davutoğlu da, Gelecek Partisi’yle Erdoğan’a meydan okumaya kalktı ama başarılı olamadı; şimdi, CHP listelerinden TBMM’ye girmiş en güvendiği isimlerin AKP’ye transfer olmasını bile engelleyemiyor.

Transferlerin anlamı

31 Mart 2024 yerel seçimlerinin hezimetinin ardından Erdoğan, “yıkılmadık ayaktayız” mesajı vermek için dört koldan transfer çalışmalarına start verdi. Bir yandan İYİ Parti, Gelecek, YRP’den milletvekili, diğer yandan başta YRP olmak üzere neredeyse tüm partilerden ve bağımsız seçilmişlerden belediye başkanları transfer ediyor. Bugün de bazı isimlerin AKP’ye katılması bekleniyor. Bu transferlerin hiçbiri AKP’ye belli bir dinamizm getirme potansiyeline sahip değil. Zaten, bu partiye katılarak Erdoğan’a biat etmiş olduklarını, kendi başlarına bir hiç olduklarını kabul etmiş oluyorlar. Ama bu transferler genel olarak muhalefette, özel olarak bunların terk ettikleri partilerde ciddi merak bozukluğuna ve endişeye neden oluyor. Nitekim, Gelecek ve YRP çağrılı oldukları kongreye katılmayacaklarını ilan ettiler.

DEM’le mesafe

Kongreye davet edilmeyen tek partinin DEM Parti olması AKP’deki dönüşümü anlamak için tek başına yeterli olabilir. Kürt sorununda devletin geleneksel inkar ve ret politikalarına karşı çıkmasıyla belli bir mesafe almış ve güç kazanmış olan AKP, uzun bir süredir “Kürt sorunu yoktur” demese de “Kürt sorunu kalmadı” çizgisine geldi. O meşhur “ileri demokrasi” hedefine ulaşmaktan vazgeçmesini de “devletin bekası”nı öne çıkararak meşrulaştırmaya çalışıyor. Geçen yıl ekim ayından itibaren ortakları MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin “Türk-Kürt kardeşliği” çağrısı yapmasıyla, AKP bu çizgiyi sürdürmekte zorlanıyor.

Bahçeli’nin AKP üzerindeki gücü

Bugünkü kongreye en gösterişli çiçeği Bahçeli’nin yollamış olmasının hiç de şaşırtıcı gelmemesi AKP’deki büyük dönüşümün bir başka işareti. On yılı aşkın süre AKP’ye en sert eleştirileri getiren, onun sistemi içerden dönüştürmesine karşı mücadele eden MHP’nin bu denli bir stratejik ortak haline gelmesi bize çok şey söylüyor. Zira biliyoruz ki, MHP’de herhangi bir dönüşüm işareti yok.

Kim kimi fethetti?

Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın bu ittifaka aşırı bağımlığı onun “kaleyi içten fethetme”den “kalenin kendisini fethetmesi”ne—galiba mecburen—razı olduğu anlamına geliyor.

Bir zamanlar, özellikle Fethullahçılar iktidarın bir parçasıyken, AKP ve Erdoğan hakkında sesleri en yüksek perdeden çıkanların bir süredir düşük profilde seyretmelerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Bütün bunlara rağmen, AKP’nin Türkiye’yi ciddi bir şekilde değiştirdiği, hatta dönüştürdüğü de muhakkak. Bu nedenle, yıllar önce kendisiyle yaptığım bir söyleşide Prof. Nilüfer Göle’nin söylediği, “AKP ülkeyi dönüştürürken kendisi de dönüşüyor,” saptamasını başlığa çıkarttım.

Fakat, aradan geçen süre içinde Prof. Göle’nin dönüşüme yüklediği “pozitif” anlamın yerini “negatif” bir anlama bıraktığı muhakkak. Sonuçta Milli Görüş hareketinde “parti içi demokrasi” önermesiyle kopanların ülkeyi “ileri demokrasi”ye taşıma iddiasıyla kurdukları AKP “tek adam” partisine, Türkiye de “tek adam”ın otokrasisinin giderek sertleştiği bir ülkeye döndü.