Çözümsüzlük için Kandil’den medet ummak

Kim, kiminle, neyi, nasıl çözecek?

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçen ekim ayında DEM Partililere elini uzatması, ardından Abdullah Öcalan’ın DEM Parti TBMM Grubu’nda konuşma yapmasını istemesiyle birlikte Türkiye garip bir süreç yaşamaya başladı. O kadar garip ki, kimse adını bile koyamıyor. Ben buna—özellikle Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’ın yıl sonunda Öcalan’la İmralı’da görüşmeleri sonrasından itibaren—“yeni çözüm süreci”  demeyi tercih ediyorum. Tabii, “çözüm” deyince dört koldan yüksek sesli itirazlar geliyor. Bütün bu itirazları “kim, kiminle, neyi, nasıl çözecek?” gibi tek bir soruda toparlayabiliriz.

Eğer çözüm yanlısıysanız bu tür itirazlara özetle şu cevabı verebilirsiniz: “Anlaşıldığı kadarıyla devletin ilgili kişi ve kurumları Öcalan’la bir süredir görüşüp bir strateji belirlemiş. Bahçeli bir aşamada bunun hayata geçirilmesinin işaretini vermiş. İmralı heyeti (DEM Parti) aracılığıyla Öcalan çok geçmeden PKK’ya silah bırakması çağrısı yapacak. Öcalan, muhtemelen Suriye’nin kuzeydoğusu (Rojava) için tarafların rızasını sağlayacak bir formül de önerecek. Kandil’in Öcalan’ın çağrısına olumlu cevap vermesiyle silahlar susacak. Böylece Türkiye’de Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engel kalkmış olacak. Silahların susması, ülkede demokrasi ve hukuk devleti yanlılarının elini alabildiğine güçlendirirken, karşıtlarının elinden birçok silahın (bahanenin) alınmasını kolaylaştıracak.”

Bu satırları okuyan pek çok kişinin, “Anlat, anlat, heyecanlı oluyor,” diyerek beni—her zamanki gibi—aşırı iyimser olmakla suçlayacağını ve pek yakında “boyumun ölçüsünü” alacağımı söyleyeceğini biliyorum. Olabilir. Ama umarım haklı çıkmazlar. Kaldı ki, onlara haklı çıkacaklarını düşündürten pek çok husus aslında sandıkları gibi değil. İşte bu yazıda biraz bu konuları tartışmak istiyorum.

Savaş tamtamları

Öncelikle şunu vurgulamak lazım: Bu sürecin olumlu sonuçlanmasını mümkün görmeyenlerin belki sayıca az, ama oldukça etkili bir bölümü zaten çözüm filan istemiyor; “Ne gerek var ki böyle bir sürece?” diye şikayet ediyor. İşin ilginci böyle diyenlerle iki karşı kutupta da karşılaşıyoruz.

İlkin, “PKK zaten ülke içinde etkisini kaybetti, Suriye ve Irak’ta da nokta operasyonlarıyla beli iyice bükülüyor. Eğer gecikmeden Suriye’de PYD/YPG’ye bir askeri harekat yaparsak PKK’nın kökünü kazırız,” diyenler var.

Karşı taraftaysa, “7 Ekim 2023’ten bu yana Ortadoğu kökten değişti ve daha da değişecek. Sırada İran’da rejim değişikliği var. İsrail ile onun küresel ve bölgesel destekçilerinin Kürtlere, dolayısıyla PKK’ya çok ama çok ihtiyacı var. Kandil, eli bu kadar güçlenmişken Ankara’yla ne getireceği belirsiz bir anlaşmaya yanaşmamalı,” diyenler savaş tamtamlarını çalmaya devam ediyor.

Öcalan’ın bizzat çağrı yapacağı beklentisi

Ama ok yayından çıktı bir kere. Her ne kadar kamuoyu diğer önemli gündem maddeleriyle meşgul olup bu süreci çok fazla dert edinmese de bir şeyler yürümeye devam ediyor. Şubat ayı bitmeden—muhtemelen Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinin yıldönümü olan 15 Şubat’ta—PKK  liderinin İmralı heyeti ve birlikte kaldığı üç PKK hükümlüsüyle birlikte bizzat silah bırakma çağrısı yapması ve bunun görüntülü bir şekilde kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor. Hatta bu çağrının canlı yayınlanma ihtimalinden bile söz ediliyor.

Eğer bu beklentiler gerçekleşirse çözüm istemeyenlerin tek umudu Kandil olacak. Zaten başından beri “Öcalan ‘silah bırakın’ dese bile Kandil onu dinlemez” propagandası yapılıyor. Acaba böyle mi olacak?

Elimizde iki örnek var: İmralı heyetinin ilk ziyaretinin ardından PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ve Duran Kalkan, örgüt medyasına çok geniş kapsamlı röportajlar verdi. Her ikisiyle de geçen çözüm süreci sırasında uzun röportajlar yapmış ve dillerini az buçuk bildiğini düşünen biriyim. Bu son röportajları okuyunca Kandil’in çözüm için kapıyı aralamanın da ötesinde açtığı sonucuna vardım. Her şey bir yana, kayıtsız şartsız bir şekilde Öcalan’a bağlı olduklarını ve onun özgür iradesiyle söylediğine ikna oldukları şeylerin gereğini yerine getireceklerini beyan ediyorlar.

Eğer önümüzdeki günlerde Öcalan, beklendiği gibi bizzat Kandil’e silah bırakma çağrısı yaparsa, şu ya da bu şekilde çözümsüzlüğün sürmesini arzulayanların hüsrana uğrayacağını söyleyebiliriz.