Suriye’yi HTŞ’ye bırakırlar mı

Suriye’de uzunca bir süredir dondurulmuş durumda bulunan “geçici statüko” yeniden değişecek gibi görünüyor.

2020’de Rusya ve Türkiye arasında yapılan anlaşma neticesinde bölgede silahlı çatışmalar büyük ölçüde son bulmuş ve Heyetü Tahrir’uş Şam adını almış olan Nusra Cephesi ile müttefikleri Idlib ve çevresindeki dar bir alana sıkışıp kalmışlardı. O dönemde Suriye topraklarında hatırı sayılır bir Rus askeri varlığı dominant durumdaydı. Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı ise Rus ordu birliklerinin TSK üssüne saldırarak 36 Mehmetçiğimizi şehit etmelerinin ardından etkisini kaybetmişti.

Bundan bir süre sonra ise Türkiye ile Rusya Idlib’deki durumun muhafazası şartıyla anlaşmaya vardı. Bu anlaşmanın temelinde ise Türkiye’nin iki kırmızı çizgisini güvence altına alma arzusu vardı. İlki PKK’nın Suriye kolu olan YPG’nin etkinliğini artırmasına engel olmak. İkincisi 5 milyona yakın bir nüfus barındıran Idlib’den Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgasının oluşmasını önlemek.

Rusya ile yapılan anlaşmanın ardından Ankara Idlib’den elini çekmiş görünse de bizim desteklediğimiz Özgür Suriye Ordusu unsurlarının bölgedeki mevcudiyeti devam etti. Nitekim HTŞ tarafından başlatılan harekat içinde bu unsurların da kısmen yer aldığı anlaşılıyor. Ancak daha önemlisi, rejim güçlerinin bu harekat sırasında çekildikleri bazı kritik mevzileri YPG’ye devretmelerine karşı gerçekleştirilen operasyonlardır. Yani ÖSO bölgedeki stratejik çıkarlarımızın korunması için derhal devreye girmiş bulunuyor.

Buna karşılık HTŞ güçlerinin Şam hükümetine yönelik harekatının arkasında da Ankara’nın olduğu iddiası kanıtlanabilmiş değil. Ancak Esad yönetimi bir süredir Türkiye’den gelen ısrarlı görüşme ve nihai çözümü müzakere etme davetlerine sırtını dönmemiş olsaydı işlerin bugünkü duruma gelmesi söz konusu olmayabilirdi. Bir yandan Rusya’nın, öbür yandan Suud ve BAE olmak üzere Körfez monarşilerinin telkinlerine rağmen Erdoğan’la görüşmeyi reddeden Esad’ın İran etkisi altında böyle bir tavır sergilediği söyleniyor.

Ancak bugüne kadar Şam rejimini Rusya ile birlikte ayakta tutan İran’ın gücünün ve etkisinin zayıfladığı bir süreçte başlayan HTŞ saldırısı Esad’ın yanlış ata oynamış olduğunu ortaya çıkardı. Ukrayna Savaşı dolayısıyla bölgede askeri anlamda etkin bir rol oynaması zorlaşan Rusya’nın ise zaten Esad üzerinden İran’ın bölgesel siyasetine destek vermekten memnun olmadığı, Tahran’ın aksine, Şam hükümetinin ayakta kalacağı bir formüle razı olduğu söyleniyordu. Siyasi analiz veya kulis bilgisi olarak aktarılan bu bilginin doğruluğunu kanıtlamak mümkün değildi o zamanlar tabii ama şimdi HTŞ saldırıları karşısında müttefiklerinden ciddi bir destek göremeyen rejim ordusunun Halep’i kolayca bırakıp geri çekilmesi bazı konularda değerlendirme yapabilmek için ipuçları verdi herkese.

Bundan sonra ne olacak? Aktörlerin bu süreçte nasıl tavır alacaklarını tam olarak bilmenin imkanı olmadığı için bilemiyoruz.

Yaklaşık bir haftadır “sınırlı bir hareketlilik” içinde olan Rusya’nın bu tutumunu sürdürmesi beklenmeli mi? Ukrayna cephesine gönderecek asker bile bulamayan Putin’in Suriye’deki çatışmalara müdahil olması beklenebilir mi? ABD ve Avrupa ülkelerinin “Esad da HTŞ de düşmanımız, aralarındaki çatışmaya karışmayız” yaklaşımı bölgede hangi güçlerin önünü açar?

Harekatın kaybeden tarafı olarak görünen İran’ın bilhassa diplomatik çabaları dikkat çekiyor ama Lübnan savaşı dolayısıyla Suriye’deki askeri varlığının zayıfladığı söylenen bu ülkenin yanına başkalarını almaksızın etkili olması zor.

Bize gelince… Suriye İç Savaşının ardından ülkenin kuzeyinde ABD ve Rusya’nın desteğiyle orantısız bir güce kavuşan YPG’nin etkisizleştirilmesi, Türk sınırını tehdit eden bölücü terör kuşatmasının kaldırılması için bir fırsat elimize geçebilir mi?

İkinci kırmızı çizgimiz olan göçmen meselesinde tersine bir akış sağlanabilir mi? Yani HTŞ -ve kısmen ÖSO- güçlerinin kontrol altına alacakları bölge Türkiye’deki mültecilerin geri dönmeyi isteyebilecekleri şekilde bir istikrara kavuşabilir mi? AK Parti iktidarı sınır ötesindeki terör odaklarına karşı ciddi bir başarı sağlamış ve ülkedeki göçmen nüfusun birkaç yüz binini Suriye’ye geri göndermiş olarak seçime gidebilir mi? Seçime kadar ekonomiyi düzeltemeyeceğine göre hükümetin bu yönde bir “zafer”i cebine koymak için umulmadık uzlaşmalara girmesi beklenebilir mi?

Bütün bunlar her şeyden önce sürecin düzgün yönetilebilmesine bağlı. Haddizatında dereyi görmeden paçayı sıvamanın nasıl olumsuz sonuçlara yol açtığını yakın geçmişte acıyla gördük. Türkiye’nin dış politikasını iç politikanın etkisinden kurtarmaksızın böylesi konularda başarı sağlaması zor.

Sadece şunu düşünmek lazım bu aşamada: Şam hükümetine karşı savaş açıp şimdiden bazı ciddi mevziler elde etmiş bulunan HTŞ’nin diyelim ki Esad’ı devirmesine ve akabinde ülkenin yönetimini tümden ele geçirmesine dünyada hiçbir gücün ses çıkarmayacağını varsayabilir miyiz?