Bugün, "ekonomi, siyaset ve jeopolitik risklerin" iç içe geçtiği bir çerçeve çizmek, güncel değerlendirme biçimlerine değinmek ve bazı çıkarımlar yapmak istiyorum.
Halihazırda uygulanan ekonomik programın AK Parti'deki kongre, hatta değişim süreci ile yakından ilintili olduğunu söylemek zorundayız. Önceki gün AK Parti milletvekillerine sunum yapan, anlatımları olumlu bulunan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in gayretine dikkati çekelim ama yöneltilen soruların ortak paydasını da ihmal etmeyelim. Bakanın samimi aktarımlarından etkilendiğini gizlemeyen partililerin, ısrarlı bir şekilde ekonomik programın ne zaman halkın günlük yaşamına yansıyacağını sormalarını önemle not edelim. Neden? Çünkü Sn. Şimşek, enflasyon şoku yaşayan ülkelerin ortalama 3.4 yılda fiyat istikrarına ulaştıklarını, Türkiye'nin ise 1.4 yılda enflasyonda düşüş trendini yakaladığını savunuyor. Sıkı para politikasının giderek uzaması karşısında reel sektörden yükselen yakınmaları, durgunluk sinyallerini, gerçekçi kur tartışmalarını ve 2025'te hedef enflasyona endeksli maaş ayarlaması baskısını göğüslemeye çalışıyor. Makro bazda neticelerini veren programın Nisan 2025'e kadar sokakta da karşılık bulması gerekiyor. Zira AK Parti, büyük kongreye iyileşen ekonomik koşularda gitmeyi arzuluyor!
***
Bu vesileyle belirtelim ki... AK Parti bünyesinde muazzam beyin fırtınası sürüyor. Elbette analizlerin, önerilen çözümlerin ve bunları hayata geçirecek kadroların esas alması gereken bir ölçüt var. Lider! AK Parti, 2028 seçimlerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la gireceğini öngörerek strateji geliştirme durumunda. Nitekim... 2014-2016 yılları arasındaki tecrübe de gösterdi ki liderin dışarıdan istikamet vermesi ile bizzat içinde olduğu istikamet arasında belirgin farklar oluşuyor. Bu tarz bir kırılmanın toparlanması zaman aldığı gibi muhalefet de boş durmuyor. İşte o durumda, "Dünün güneşi ile bugünün çamaşırını kurutma" tehlikesi baş gösteriyor. Yani, dünde kalmış gündem ve insan malzemesiyle, çağı ve ötesini inşa etme çelişkisi baş gösteriyor. Maalesef siyasi enerji boşa tüketiliyor! Daha da mühimi... AK Parti'de birçok isim asli işinin hakkını vermek yerine, üzerine vazife olsun olmasın ahkâm kesiyor, bununla da kalmıyor, rakip partilerin metotlarına odaklanmak yerine kendi içinde çekişme yaşıyor!
***
Ve nihayet bölgesel tehditler...
Bu konuyu, iktidar-muhalefet ve muhalif unsurlar bağlamında ele aldığımızda...
Yakın seçim baskısı kalktığı ve konjonktürel başarının motivasyonu sürdüğü için muhalefetin bugünkü halini, 3.5 yıl sonra siyasi hâsılayı kimin toplayacağına dayalı oyunlar gayet iyi özetliyor. Bel altı vuruşlar, troller üzerinden kavga etmeler, belediye rantını paylaşma mücadelesine girişmeler... Malûm manzarayı Cumhurbaşkanı'na ve AK Parti'ye uyarladıkları kendi senaryolarıyla perdelemeyi deniyorlar. Örneğin İsrail'in yayılmacılığının bölgesel savaşa dönüşmesi tehlikesi! Bu ateşin Türkiye sınırlarına yaklaştığı inkâr edilemez gerçek. Veya İran'ın, 1.200 km. öteden balistik füzelerle İsrail'deki askeri üsleri vurabilmesi. Bütün bunlar kadim bir devletin 50-100 yıllık bakış açısı ile tedbir almasını, müteyakkız olmasını gerektiriyor. Muhalefet ise ucuz siyasetle, "İsrail, yarın bize mi saldıracak?" sığlığında bocalıyor. İyice akıl tutulması yaşayan muhalif versiyonlar ise savaş gerçekliğini görmek yerine işi ya seçimlere bağlıyor ya da yeni anayasa iradesini siyaset mühendisliğine indirgeyebiliyor.
Demem o ki... Muhalefetin ajandası net değil. Söylemi iki dilli. Algı yönetimi şimdilik canlı.
Tam da bu nedenle... Önce kendisine ve yakın tehditlere bakması, aynı anda milletin duyarlılığını içselleştirmesi, sonra bünyesel değişimini başarıp meramını halka açıkça anlatması gereken AK Parti kimliği karşımıza çıkıyor.
Gün, bekleyip görme değil, görünür gerçekle geleceği okuma, proaktif olma günü!