"Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partili milletvekillerinin ellerini sıkması, ardından partisinin grup toplantısında bu yaptığının “Rastgele değil bilinçli olduğunu” söylemesi siyasetin gündemini belirledi ve bir süre daha böyle olacağa benziyor. Tartışmaların merkezinde “Yeni bir çözüm süreci mi?” sorusu yer alıyor. Ama tartışmaya koyulanların ezici bir çoğunluğu, “hayır, mümkün değil” yorumunu yapıyor. Sahiden öyle mi?

Sanmıyorum. İktidarla Kürt hareketi arasındaki ilişkileri değiştirmeye aday yeni bir döneme girme ihtimalimiz yüksek. Bunun adının “çözüm süreci” olmayacağı muhakkak. Zira bu yeni dönemin “Kürt sorununu çözmek” gibi büyük bir iddia taşımayacağı muhakkak. “Çözüm süreci”nde olduğu gibi İmralı (Abdullah Öcalan) ve Kandil’in (PKK) merkezde, Ankara’nın (HDP) aracı konumunda olduğu, TBMM’nin ıskalandığı değil, TBMM ve DEM Parti’nin merkeze alındığı bir süreçle karşılaşma ihtimalimiz yüksek.

Karşılıklı beklentiler

Tabii ki “Kürt sorununu çözmeyeceklerse neyi çözecekler?” gibi hayati ve haklı bir soru var önümüzde. Buna kestirmeden “her iki tarafın da acil beklentileri, ihtiyaçları” cevabını verebiliriz. İktidar bir dizi kriz ile uğraşıyor ve bunları aşabilmek, daha doğrusu öteleyebilmek için desteğe ihtiyacı var: Yeni anayasa ve esas olarak Erdoğan’ın yeniden seçilebilmesi, tırmanan İsrail-İran gerginliğinden olabildiğince az hasarla çıkmak, ekonomik krizin ciddi toplumsal muhalefete dönüşme ihtimalini ortadan kaldırmak…

Öte yandan Kürt hareketinin de tek başına çözemeyeceği ve büyük kısmı siyasi iktidardan kaynaklanan bir dizi sorunu var. Bunları hızlı bir şekilde dört başlıkta toplayabiliriz:

1- Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılarak düzenli görüşme olanağının sağlanması.

2- Belediyelerde kayyum siyasetine son verilmesi.

3- Başta hasta olanlar olmak üzere siyasi tutukluların tahliyesi.

4- Suriye’de Kürtlere yönelik askeri operasyonların durdurulması.

Pazarlıklar çoktan başlamıştı

Aslında siyasi iktidarla DEM Parti arasındaki temaslar Mayıs 2023 seçimlerinden hemen sonra başlamıştı. Kürt hareketi, CHP liderliğindeki muhalefet blokunu kayıtsız şartsız desteklemekle büyük hata yaptığı tespitinden hareketle “Üçüncü Yol” tespitini yapmış ve iktidara, daha doğrusu AKP’ye kapılarını aralamıştı. Erdoğan, yaklaşan yerel seçimlerde, metropollerde Kürt oylarının CHP yerine kendi adaylarına gidebilmesi için DEM Parti ile örtülü bir şekilde görüşülmesi için yeşil ışık yakmış, fakat ilk iki madde dışındaki beklentileri kategorik olarak reddetmesi üzerine sonuçsuz kalmıştı.

Seçimlerden bu yana Hakkari dışında kayyum atanmamış olması kapıların aralık bırakıldığının işaretiydi. Fakat bu kapıdan el uzatanın Bahçeli olması tam bir sürpriz etkisi yarattı. Her ne kadar MHP lideri geçmişte Kürt hareketi partilerine yönelik bazı jestler yapmış olsa da bu seferkini DEM Partililerin hiç beklemediklerini söyleyebiliriz.

CHP ne yapacak?

DEM Parti içinden bu konu hakkında yorum yapıp olumsuz bir şey söyleyene şu ana kadar rastlamadım. Bundan böyle de rastlayacağımı sanmıyorum. Öyle ki daha önce çeşitli vesilelerle tanık olduğumuz gibi muhalefet saflarından “Kürtler yine iktidarın oyununa geliyor” yollu serzenişler, hatta sert eleştiriler duyuyoruz.

Böyle mi sahiden? Hakkaniyetli olmak için yakın geçmişe bir göz atmak lazım:

2015’ten bu yana Kürt hareketi CHP’nin liderliğini yaptığı muhalefet blokunun oyun planına göre hareket etti. Bu süre zarfında CHP Kürtlerle ilişkisini ayıp bir şeymiş gibi gizlemeye çalıştı, Kürtlerin taleplerine yakın durmamaya özen gösterdi, kaba tabiriyle Kürt oylarını “çantada keklik” olarak gördü. Ve hep birlikte kaybettiler. Hep birlikte kaybettiler ancak CHP’den ziyade esas kaybeden Kürt partileri oldu.

Bugünün sorusu şu: Bahçeli’nin kendilerine el uzattığı şu günlerde CHP, DEM Parti’ye ne söyleyecek. CHP derken esas olarak Özgür Özel’i değil de Ekrem İmamoğlu’nu kastediyorum. Mansur Yavaş’ın ise bütün stratejisini Kürtler olmadan, hatta onları karşısına alarak kazanmak olduğu ortada.

Temkinli merak

Son zamanların en popüler sorularından biriyle yazıyı noktalayalım:

Peki bütün bunlardan ne çıkar? Bu soruyu dün yayın yaptığım iki ayrı kişiye sordum. Bunlardan, Kürt sorunu üzerine yazıp çizdikleriyle son dönemlerden iyice ön plana çıkan Cuma Çiçek şöyle bir cevap verdi: 

“Diyarbakır’da konuştuğum kişilerden heyecan duyana, umutlu olana pek rastlamadım. Ama herkes çok ilgili, merak ediyor. Buna tenkinli bir ilgi diyebiliriz.”

Yayın yaptığım diğer isim, İslami hareket kökenli olup HDP’de uzun yıllar milletvekilliği yapan Altan Tan’dı. Tan da çok ümitli olmadığını, ama yine de Bahçeli’nin uzattığı eli önemsediğini söyledi ve Kürtlerin ruh halini, kendisi de Kürt olan Yılmaz Erdoğan’ın bir şiirinin ünlü dizesiyle özetledi: 

“Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”