CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yıldönümü kutlamaları için KKTC’ye gitti, protokolde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasında TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş vardı. O epey polemiğe konu olan, bizim de bu yazıya kapak olarak seçtiğimiz fotoğrafı verdi. Ben o fotoğrafta Özel’in hemen yanındaki MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yüzüne yansıyan rahatsızlığını özellikle not etmiştim.
Neyse, dönüş yolunda Özel basın mensuplarına, Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu’nun kendilerini karşılamadığını söyleyip durumu Dışişleri Bakanı’na ileteceklerini söyledi. Bu olay CHP’nin “normalleşme”, Erdoğan’ın “yumuşama” dediği olay için iyi bir test olacaktı. Nitekim oldu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Feyzioğlu’nu Lefkoşa’dan aldı… Ve Prag’a büyükelçi olarak atadı. Yani bir dönemler muhalefetin liderliğine oynayan, CHP’nin başına geçme planları yapan, ardından Erdoğan tarafından devşirilip ödüllendirilen Feyzioğlu, cezalandırılmak bir yana, terfi ettirilerek ödüllendirildi. (Bakalım Prag Büyükelçiliği sona eren Egemen Bağış bu sefer nasıl ödüllendirilecek?)
Sokak köpekleri ve SGK borçları
Aslında Erdoğan normalleşme/yumuşamadan iyice çark etmeye niyetlendiğinin işaretlerini çarşamba günü partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada vermişti. Önce dış politikadaki “milli duruş”unu takdir ettiği muhalefeti önce sokak köpekleri yasası konusunda sert bir şekilde eleştirdi, ardından muhalefet partili, özellikle CHP’li belediyelerin SGK borçlarını sanki Türkiye’nin en önemli sorunuymuş gibi gündeme getirdi.
O gün bugündür bu konuyu sömürmeye devam ediyor ve böylelikle 31 Mart’tan sonra ilk kez muhalefeti “savunma” durumuna sürüklediğini düşünüyor. CHP’nin “normalleşme” stratejisini başından beri eleştiren muhalifler de gelinen noktayı hızlı bir şekilde “Özel Erdoğan’ın oyununa geldi, ona zaman kazandırdı” diye özetliyorlar.
O kadar kolay mı?
Acaba bu tespit doğru mu? Erdoğan 31 Mart şokunu atlatıp yeniden inisiyatifi ele mi geçirdi? Gündemi artık o istediği gibi belirliyor, muhalefet de onun çizdiği dar alan içinde savunma pozisyonunda mı duruyor?
Çok emin değilim. Erdoğan’ın niyetinin bu olduğu aşikâr ama artık o Türkiye’nin birinci partisinin lideri değil. Bu statüsünü ilk kez 31 Mart’ta kaybetti ve durumu toparladığına dair elimizde somut veri yok. Değişik şirketlerin açıkladığı kamuoyu araştırmalarının bazılarında AKP, CHP ile olan farkı azaltmış gözükse de birinciliği yeniden aldığına dair bir araştırmaya şahsen tanık olmadım. Ülkenin yaşadığı ekonomik kriz, asgari ücrete ara zam yapılmaması, emeklilerin iyice kaderlerine terk edilmeleri gibi realiteler düşünüldüğünde bu o kadar kolay bir şey değil.
Öte yandan Özel sanki nefes almadan sürekli sahada. Özellikle AKP’den belediyelerin kazanıldığı illere gidip parti kadrolarının ve tabanının dinamizmini muhafaza etmeye, hatta artırmaya çalışıyor. Her ne kadar 31 Mart sonrası bir tür “seferberlik” ilan etmiş olsa da AKP’de benzer bir hareketlilik görmüyoruz. AKP’nin Erdoğan ile başlayıp Erdoğan ile bittiği gerçeği değişmedi, değişeceğe de benzemiyor. Bunun sonucunda Erdoğan dışında herhangi birilerinin partiyi canlandırabilme imkânı yok.
CHP ne yapabilir?
Dün Kemal Can da bu konuyu ele alan bir yazı yazdı ve bunun sonunda “Muhalefetin strateji seçeneklerini ve paydaşlarını artırmasının gerekli olduğu ortada” dedi. Katılıyorum. Bu konuda sokak hayvanlarıyla ilgili düzenlemede Meclis’teki muhalefetin toplumsal muhalefetle işbirliğinde iyi bir sınav verdi. Öyle ki bu Erdoğan’ı çok öfkelendirdi ve TBMM’ye ziyaretçilere kısıtlama getirildi. Bu konu önümüzdeki dönemde de muhalefet için ciddi bir sınav olacak. Yeni düzenlemeyle iktidarın muhalif belediye başkanlarını hapse atmaya çalışacaklarını bile öngörebiliriz. İşte bu noktada başta CHP olmak üzere muhalefet parti belediyelerinin toplumsal muhalefetle nasıl ortak stratejiler geliştireceği önemli olacak.
Benzer bir durum SGK borçlarında da söz konusu olacağa benziyor. Erdoğan 31 Mart öncesi ilk olarak Hatay’da “Bizi seçmezseniz sonuçlarına katlanırsınız” diye tehdit etmiş, bunu başka şehirlerde de tekrarlamıştı. Şimdi SGK borçları üzerinden söylediğini yapacağa benziyor. Bu noktada muhalefet, Özel’in “gerekirse çöpleri ellerimizle toplarız” itirazınının ötesine geçmek, yine Özel’in “devlet ile millet karşı karşıya gelirse millet kazanır” önermesini doğrulayacak stratejiler geliştirmesi gerekiyor.
Özetle, başta CHP olmak üzere muhalefetin, Türkiye’de siyasetin Erdoğan’dan ibaret olmadığını göstermesi, “Erdoğan ne diyorsa o” önermesini bir kez daha boşa çıkarması gerekiyor ki bu çok da zor değil. Diğer bir deyişle “Erdoğan Özgür Özel’i oyuna getiriyor” önermesini iyi niyetli bir “uyarı”dan ziyade muhalefeti her şey rağmen güçsüz, iktidarı da -Erdoğan’ı- her şeye rağmen güçlü göstermek için tekrarlayanlar iktidarın ve Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yapmıyorlar.