Değişen Güneydoğu’dan izlenimler (3): Kürt hareketi ve Kürtlerin yarım kalan “Türkiyelileşme” süreci

Yazı dizisinin dünkü bölümünü “Belki birtakım tekil gelişmeler yaşanır ama kısa vadede Erdoğan’ın kayyum atamalarına gitmesini ben de beklemiyorum. Kaldı ki bir kez daha kayyum atanır ve kayyumlar daha önceki örneklerde olduğu gibi davranırlarsa iktidar partilerinin bölgede etkisi iyice silinir” diye bitirmiştim ve hemen ardından Hakkari’nin DEM Partili Eş Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltına alındığı haberi geldi. Kısa süre içinde İçişleri Bakanlığı Akış’ın 2014’te başlayan bir yargılaması (gelecek duruşma yarın, yani 5 Haziran’da) olduğu ve yakın zamanda hakkında örgüt üyeliği suçlamasıyla soruşturma açıldığı, “geçici bir tedbir olarak” görevden alındığı ve Vali Ali Çelik’in “belediye başkan vekili” olarak atandığını açıkladı.

Her ne kadar bu tabir kullanılmadıysa da, ortada kesinleşmiş bir hapis cezası olmadığı için bu uygulama DEM Parti tarafından haklı bir şekilde “kayyum” olarak görüldü. Ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel de olayı “kayyum” uygulaması olarak tanımladı, karşısında olduklarını vurguladı. Tıpkı daha önce Van’da olduğu gibi CHP yönetimi Hakkari’ye bir heyet gönderme kararı aldı.

Hakkari’de ne tür gelişmeler yaşanacağı belirsiz. Ortada daha yeni yaşanmış bir Van olayı ve sonuçta siyasi iktidarın geri adım atmış olması gerçeği var. Bu sefer de benzer bir gelişme mi olur yoksa iktidar bu sefer pozisyonunu korur mu, belirsiz. Küçük de olsa bir ihtimal olarak Akış’ın belediye başkanlığının iptal edilip belediye meclisinin yeni başkanı seçmesine izin verilebilir. Fakat her durumda, siyasi iktidarın bu kayyum girişiminden kârlı çıkması pek mümkün gözükmüyor. Bu da belli ölçülerde bir kriz içinde olan DEM Parti’ye istemeden verilen bir destek olarak yorumlanabilir.

DEM Parti açık ara önde ama oyları azalıyor

Dün AKP’nin Güneydoğu’daki oylarının son on yılda nasıl eridiğini, Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehirlerinden hareketle sayılarla anlatmıştım. Yine sayılara baktığımızda DEM Parti’nin (daha önce HDP, ardından Yeşil Sol Parti) bu şehirlerde açık ara önde olma durumlarını koruduklarını fakat oylarının son on yılda artmayıp tam tersine azaldığını görüyoruz.

Zirve hiç kuşkusuz Haziran 2015 seçimleriydi. HDP Diyarbakır’da oyların yüzde 77.73’ünü, Van’da yüzde 73.58’ini, Mardin’deyse yüzde 72.06’sını almıştı. Kasım 2015’te tekrarlanan genel seçimlerde her üç ilde 5 ila 9 puan arasında gerileme olmakla birlikte HDP yine açık ara birinci partiydi.

31 Mart yerel seçimlerinde de partinin adı DEM Parti oldu ama aynı sonuçlar yaşandı. Fakat ortada çok ciddi bir oy kaybı söz konusu: 2015 Haziran’da HDP Diyarbakır’da 640 bin oy almışken son seçimde 463 bin oyla yetinmek zorunda kaldı. Van’da 370 bin (Haziran 2015)-245 bin (Mart 2024) ve Mardin’de 278 bin (Haziran 2015)-218 bin (Mart 2024) rakamları karşımıza çıkıyor.

Yine çarpıcı bir başka kıyaslama da şu: Diyarbakır’da 2023 genel seçimlerinde Yeşil Sol Parti 564 bin oy alırken, DEM Parti 2024 yerel seçimlerinde yüz binden fazla oy kaybıyla 463 bin oy alabildi. Fakat 2023’te oy oranı yüzde 60.8’ken bu sefer yüzde 64.09’a çıktı. 

Bu şaşırtıcı durumun nedeni çok basit: Bir yıl önce yüzde 83 olan katılım oranı 2024 yerel seçimlerinde Diyarbakır’da yüzde 67’ye düştü. Aynı şekilde Van’da katılım oranı yüzde 78’den 67’ye, Mardin’deyse yüzde 83’ten 73’e düştü.

Neden böyle oluyor? Bu soruyu cevaplamak için aklıma gelen ilk hususlar şunlar:

·                Bölge halkı Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir şekilde politize olmuş durumda. Politikayla bu kadar içli dışlı olma hali seçmenin politikadan kaynaklanan hayal kırıklığına tepki olarak sandığa gitmeme tavrı almasına neden olabiliyor. Diğer bir deyişle siyasetle ilgisiz değil fazlasıyla ilgili olduğu için sandığı protesto eden seçmenler söz konusu.

·                Devletin 2016’dan beri kayyum politikalarını dayatması seçmenin belli bir kesiminin sandığa gitmenin gereksiz olduğu düşüncesine kapılmasına neden olmuşa benziyor.

·                Son cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmamak ve ikinci tur öncesi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ ile protokol imzalayarak Kürtleri “satmış” olmasının da sandığa ilginin düşmesinde etkisi olduğu muhakkak.

·                Kürt hareketinin ciddi bir lider sorunu var: Abdullah Öcalan yıllardır tecritte, Selahattin Demirtaş yıllardır hapiste ve Kandil’deki yönetici kadronun ülkedeki tabanı etkileyip yönlendirme durumu uzun bir süredir söz konusu değil.

·                DEM Parti (ve önceki partiler) yöneticileri, kadınları seferber etmede gösterdikleri başarıyı gençler konusunda pek gösteremiyorlar. Yakın bir zamana kadar bu yönetici kadro genç kuşağı “aşırı radikal” olarak resmedip devleti yönetenlere “konuşabileceğiniz son kuşak biziz” diye çağrıda bulunurdu. Kazın ayağının öyle olmadığı son yapılan araştırmalarda ortaya çıkıyor. Genç Kürtlerde kopuş değil entegrasyon, diğer bir deyişle “Türkiyelileşme” daha fazla öne çıkıyor ve parti kadroları bu arayışa cevap vermekte zorlanıyorlar.  

Erdoğan’ın “kaybet-kaybet” oyunu

Bu yazı dizisini bitirirken şu toparlamayı yapmama izin vermenizi istiyorum:

·                Hem bölgede, hem metropollerde yaşayan Kürtlerin politizasyonu artarak sürüyor fakat eski alışkanlıkları, pozisyon alışları zamanla devre dışı bırakması kaçınılmaz olan bir değişim de söz konusu.

·                Devleti yönetenlerin Kürtlerle aralarındaki mesafe her geçen gün açılıyor. Birçok araştırmada CHP Kürtlerin çoğunun “ikinci partisi” olarak görülüyor ama “birinci parti” olabilmesi mümkün gözükmüyor. Bu durumda “anaakım” parti seçeneği olarak DEM Parti iyice yalnızlaşıyor. (HÜDAPAR’ın böyle bir şansı hiç olmayacak gibi) Fakat DEM Parti “anaakım” refleksleri vermekten uzak, zaman zaman bunu denese de başaramıyor.

·                DEM Parti’nin Kürtlerdeki değişime ayak uydurabilmesi için elinde şimdi çok iyi bir fırsat var: belediyeler. Fakat belediyelerin borcu çok; imkanları kısıtları; personel sayısı kayyumlar döneminde şişirilmiş; başkanlar başta olmak üzere belediyedeki kadroların çoğu tecrübesiz ve ortodoks anlamda politize ve tabii ki devlet önlerine her türlü engeli çıkarıyor.

·                Kürt hareketinin Selahattin Demirtaş veya ona benzeyen bir lidere ihtiyacı var. Erdoğan Demirtaş’ı içerde tutarak Kürt hareketinin ve dolayısıyla Kürtlerin Türkiyelileşmesini engelliyor ya da geciktiriyor. Ama bunu yaparak kendisi de bir şey kazanıyor değil. Yani Erdoğan “kaybet-kaybet”i tercih ediyor.  

CHP faktörü

Peki bu oyun nasıl bozulur?

1.             Erdoğan yanlıştan dönmeye karar verir ki çok zor.

2.             DEM Parti parti içi katılımı ve çoğulculuğu güçlendirerek değişime ayak uydurur ki zor olmakla birlikte mümkün.

3.             CHP, Türkiye’nin yeni “birinci partisi” olarak devreye girer ve Kürtlerin Türkiyelileşmesi için çaba sarf eder ki Van ile başlayıp Hakkari ile devam eden “yanyana durma” tercihi bunun pekala mümkün olduğunu gösteriyor.