22 Temmuz 2007 erken genel seçimlerinde AKP oyların yüzde 46.58’ini alarak tek başına iktidarını korumuştu. Güneydoğunun üç büyük şehrinde de oldukça başarılıydı: Van’da yüzde 53, Mardin’de yüzde 44, Diyarbakır’da yüzde 40.9. Fakat dört yıl sonra AKP ülke çapında yüzde 49.83 ile rekor bir oy oranına ulaşırken bölgedeki illerin tümünde belirgin bir gerileme yaşadı: Van’da yüzde 40.25, Diyarbakır ve Mardin’de 32.17.
Yerel seçimlerde de AKP’nin Güneydoğu’da ilginç bir oy grafiği söz konusu: 2014’te Diyarbakır’da yüzde 35, Van’da yüzde 41.2, Mardin’de yüzde 37.3; 2019’daysa Diyarbakır’da yüzde 30.9, Van’da yüzde 40.5, Mardin’de yüzde 38.53.
Fakat son 31 Mart 2024’e geldiğimizde çok büyük bir çöküşle karşılaşıyoruz: Diyarbakır’da yüzde 16.83, Van’da yüzde 27.25 ve Mardin’de yüzde 27.78. Oy sayılarına baktığımızda çöküş daha iyi anlaşılıyor: Diyarbakır’da 2014’te 251 bin oy alan AKP, on yıl sonra seçmen sayısı artmış olmasına rağmen 121 bin oyda kalmış. Van’da 185 binden 120 bine, Mardin’deyse 129 binden 105 bine bir gerileme söz konusu. Son seçimlerde AKP’nin bölgede Şanlıurfa’yı Yeniden Refah Partisi’ne, Ağrı ve Muş’u da DEM Parti’ye kaptırmış olduğunu da ekleyelim.
Her işin başı kayyum
Peki neden böyle oldu? Bu sorunun cevabını perşembe günü yaptığım “Erdoğan Kürtleri neden ve nasıl kaybediyor?” başlıklı yayında vermeye çalıştım. Tekrara düşmeyi göze alarak bazı noktaların yeniden altını çizmek isterim.
Öncelikle bu seçim sonuçları siyasi iktidarın kayyum politikasının tam olarak iflas ettiğini bize gösteriyor. İlginç olan 2016 sonlarına doğru yaşanan ilk kayyum uygulaması AKP’yi çok fazla zorlamamış, yukarıda da aktardığımı gibi iki yerel seçim arası oy kaybı çok yüksek oranlara ulaşmamıştı. Belki de bundan cesaret alan Erdoğan 2019 yerel seçimlerinin hemen ardından bölgedeki HDP belediyelerinin ezici bir çoğunluğuna kayyum atadı. Ve bu kayyumlar beş yıl boyunca halkı memnun edecek pek bir şey yapmadı; hatta tam tersine önceki dönemlerde HDP’li belediyelerin başta kadınlar olmak üzere toplumun farklı kesimlerine yönelik sosyal politikalarından tam anlamıyla vazgeçti. Bir diğer önemli husus da Kürt realitesini tanıma, Kürt kimliğini, kültürünü koruyup güçlendirme konusunda kayyumlar bir şey yapmadıkları gibi, sivil toplumun bu konudaki girişimlerini de engellemeye çalıştılar.
HÜDAPAR’ın yetersizliği
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, devletin Kürt realitesini net ve inkar politikalarını sonlandırdığı açıklamaları ve sorunun barışçıl yollardan çözümü için attığı adımlar AKP’yi bölgenin tüm illerinde en az yüzde 30 oy almasını, hatta bazı illerde birinci parti olmasını sağlamıştı. Son seçimlerde sadece Şırnak ve Siirt (200 oy farkla) il belediyelerini kazanabilmiş olması, hiç kuşkusuz Erdoğan’ın MHP ile ittifak yapıp geleneksel devlet çizgisine dönmüş olmasıyla alakalı bir husus.
Biliyoruz, AKP içindeki Kürtlerin büyük kısmı her seçim öncesi yeniden açılım günlerine dönülmesi beklentileriyle kendilerini avutur ve kısa süre içinde hayal kırıklığına uğrarlar. Kendisi Kürt realitesini tanıma çizgisine dönemeyen Erdoğan son iki seçimde bu boşluğu doldurmak için HÜDAPAR kartını kullandı. Ama o da bir işe yaramadı.
Bu noktada Batman Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük’ten bir anekdot aktarmak isterim. Şöyle anlatmıştı Sönük: “On yıl önce Niğde Üniversitesi’nde siyaset bilimi okurken, Batmanlı olduğumu öğrenen bir hoca bana ‘On yıl sonra sizin şehirde belediye HÜDAPAR’ın olacak’ demişti. Olmadı, ben seçildim.”
Aslında Sönük’ün hocasının bir şeyi bilmiş olduğunu kabullenmek lazım: Batman, HÜDAPAR için pilot bölge gibiydi. Nitekim AKP’yi geçtiği tek il oldu. Fakat adayları 30 bine yakın oy alabilirken Sönük 122 bini geçti. Oy oranıyla söyleyecek olursak aradaki fark yaklaşık 50 puan.
Her ne kadar belli bir oy artışı yaşasa da HÜDAPAR’ın neden bekleneni veremediği konusu apayrı bir yazıyı hak ediyor. Şimdilik birkaç başlıkla yetinelim:
· Bölge halkının Hizbullah konusunu unutmaması;
· HÜDAPAR’ın Hizbullah konusunda nasıl bir muhasebe yaptığının bilinmemesi;
· HÜDAPAR’ın cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde Cumhur İttifakı ile yaptığı işbirliğinin beraberinde getirdiği sorunlar.
Uyuşturucu belası
Son olarak gittiğimiz her yerde en çok yakınılan uyuşturucu salgınından bahsedelim. Bölgede her il, hatta ilçede sentetik uyuşturucuların çok küçük yaşlardan itibaren tüketildiğinin altı çiziliyor. Bunun suç ve aile içi şiddet oranını hayli yükselttiği vurgulanıyor. DEM Partililer bunun örtülü bir devlet politikası olduğu kanısındalar. Öte yandan bu sorunla etkili bir şekilde mücadele edebilmek için mülki amirlerle işbirliği yapmaları gerektiğini de kabul ediyorlar. Fakat görüştüğümüz belediye eşbaşkanlarının hiçbiri bu konuda umutlu değil. Hatta Ankara’nın yeniden kayyum atayacağı yolunda beklentilerin bu kesimlerde güçlü olduğunu söylüyorlar.
Gerçekten bölge belediyelerine yeniden kayyum atanır mı? Van’da yaşananların ardından “atanmaz” diyenlerin oranı epey yükselmiş. Özellikle CHP’nin ilk andan itibaren Van’da DEM Parti’nin yanında durması epey takdir toplamış ve bu duruşun Erdoğan’ın kayyum konusunda tereddütüne yol açacağı düşüncesi güçlenmiş.
Belki birtakım tekil gelişmeler yaşanır ama kısa vadede Erdoğan’ın kayyum atamalarına gitmesini ben de beklemiyorum. Kaldı ki bir kez daha kayyum atanır ve kayyumlar daha önceki örneklerde olduğu gibi davranırlarsa iktidar partilerinin bölgede etkisi iyice silinir.
Yarın DEM Parti’yi, bölgede yaşanan değişime ne ölçüde ayak uydurabildiğini konuşalım.