Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?

Cumhurbaşkanı Erdoğan cuma namazı çıkışında CHP Genel Başkanı Özgür Özel görüşmesinden memnuniyetini dile getirirken iki kez “yumuşama” terimini kullandı: “Bu adımın atılmasıyla siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz. Özgür Bey’e ilk fırsatta böyle bir ziyaretin karşılığını yapacağımı söyledim. Türkiye’nin, Türk siyasetinin buna ihtiyacı var. Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız.”

31 Mart gecesinden itibaren tartışmaların merkezinde şu soru var: “Erdoğan yumuşayacak mı, sertleşecek mi, yoksa aynı şekilde devam etmeye mi çalışacak?” Erdoğan “yumuşama” tabirini bilhassa kullanarak bu tartışmalara bizzat dahil oldu. Fakat daha önceki deneyimler nedeniyle onun Özel ile görüşmesi ve “yumuşama”dan bahsetmesine temkinli yaklaşanlar, onun zaman kazanmak için bu adımları attığını düşünenler çok. İlginç olan böyle düşünenlerin içinde sahiden yumuşamayı arzulayanlar kadar, belki de onlardan da fazla bunu istemeyenlerin, hatta daha da sertleşmesini umanlar var. Yani bir taraf “Erdoğan bizi oyalıyor”, diğer taraf da “Reis onları kandırıyor” diyor. 

Bana gelince: 31 Mart gecesinden itibaren yaptığım değerlendirmelerde Erdoğan’ın eskisi gibi yola devam etmeyi isteyeceğini, ama bunun artık mümkün olmadığını söyledim. Diğer iki seçenekten sertleşmeyi tercih etmesi rejimi otoriterlikten totaliterliğe taşıma anlamına geleceği için fazlasıyla sorunlu olacağını ama pekala mümkün olduğunu; bununla birlikte yumuşamanın “kaçınılmaz” olmasa da daha yüksek bir ihtimal olduğunu savundum. Tabii, her ne yapacaksa kademeli bir şekilde yapmaya çalışacağını, işi aceleye getirmek istemeyeceğini, olabildiğince zaman kazanmaya oynayacağını düşünüyorum. 

MHP de yumuşamaya evet der mi?

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekiyor: Her ne kadar ülke yönetimini “tek adam” tanımlamasıyla açıklasak da Erdoğan’ın iktidarını karmaşık bir koalisyonla ayakta tuttuğu aşikâr. Ve başta MHP olmak üzere iktidar içindeki sertleşme yanlıları daha ilk günden itibaren “Türkiye cumhuriyeti sandıkta kurulmadı” diyerek görünüşte CHP başta olmak üzere muhalefete, ama esasında iktidar içinde “milli irade”yi öne çıkarıp tekrar demokrasi ve hukuk devletine dönülmesini isteyenlere had bildirmeye çalışıyorlar.

Erdoğan’ın işi şu nedenle zor: Bu kesimleri yok sayarsa koalisyonu bozmak ve kuracağı yeni koalisyonda yeni ortaklarına (mesela CHP’ye) çok daha geniş bir iktidar alanı açmak zorunda kalır. Zira Erdoğan’ın önünde gerekirse iktidarı bırakmak gibi bir seçenek olduğunu sanmıyorum. 

Buna karşılık sertleşme yanlısı ortaklarının onun derdine -iktidarda kalma- eskisi gibi çare olmadıkları da ortada.

Dolayısıyla akla en yatkın formül, Erdoğan’ın ortaklarını bırakmadan, hatta onları da ikna edip sürece katarak belli bir yumuşama sürecine girmesi. Fakat bu formül pek gerçekçi değil. En basitinden, Kürt sorununu, örneğin kayyum politikasından vazgeçilmesini, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP’lilerin tahliyesini içermeyen bir süreci “yumuşama” olarak değerlendirmek mümkün değil. Keza Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşması ihtimali bile tek başına bu koalisyonu çatlatabilir.

Yeni bir koalisyon mümkün mü?

Eğer Erdoğan ister gönüllü olarak, ister mecburen, sahiden bir yumuşama sürecine girecekse her şeyden önce, son seçimlerden birinci parti çıkan CHP’yi işin içine katmak zorunda. Perşembe günü yapılan görüşme ve ardından gelen açıklamalar bunun pekala mümkün olduğunu bize gösterdi. Erdoğan’ın söz verdiği CHP Genel Merkezi’nde iade-i ziyaret olduğunda durum daha da netleşecek. Ama sadece buluşmalarla, karşılıklı pozisyon ve gündem aktarmalarla yumuşama olmayacağı da açık. 

Bunun için bazı adımlar atılacaksa, sorumluluğun esas olarak Erdoğan’da olduğu da ortada. Çünkü CHP yönetimi seçim zaferini gayet sakin bir şekilde karşıladı, rövanşist çıkışlar yapmadı, erken seçim bile istemedi ve Özgür Özel ilk fırsatta, Erdoğan ile görüşmek istediğini söyledi. Bütün bunların muhalefet tabanında bazı soru işaretlerine ve rahatsızlıklara yol açtığı malum. Nitekim sotada bekleyen Kemal Kılıçdaroğlu “Saray ile müzakere edilmez, mücadele edilir” diyerek duruma müdahale etmek istedi, ama başarılı olamadı.

Yani CHP yumuşama konusunda atabileceği adımların çoğunu zaten attı. Şimdi sırada Erdoğan’ın atacağı, atması gereken adımlar var: Siyasi tutukluların serbest bırakılması, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü…

Yeni anayasa girişimi

Burada kritik nokta, daha önce de değindiğimiz gibi, iktidar içindeki sertlik yanlılarının çıkarabileceği engeller. Peki Erdoğan bunları nasıl aşabilir? İlk akla gelen, varolan koalisyonu yıkıp yerine CHP’nin muhakkak dahil olduğu yeni bir koalisyon inşa etmek. İlk bakışta imkansız gibi görünen bu senaryo, kademeli bir şekilde pekala hayata geçirilebilir. İlk aklıma gelen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un sorumluluğunu üstlenmiş gözüktüğü “sivil ve özgürlükçü” yeni anayasa girişiminin buna elverişli bir platforma dönüştürülme ihtimali.

Erdoğan yeni anayasayı, CHP ve DEM Parti dışındaki partilerden olabildiğince destek alıp referandumla geçirmeyi tasarlıyordu. “Özgürlükçülük” ile hiçbir alakası olmayacağı malum olan bu anayasa Türkiye’deki milliyetçi-muhafazkâr “çoğunluk”un ülkenin geri kalanına dayatacağı bir metin olacaktı. Fakat yerel seçimler öyle iddia edildiği gibi bir çoğunluğun olmadığını güçlü ve şaşırtıcı bir şekilde gösterdi.

1 Nisan’dan itibaren “yepyeni” bir Türkiye ile karşı karşıyayız ve bu ülke “yepyeni”, sahiden “sivil” ve “özgürlükçü” bir anayasaya kavuşma şansı yakalamış durumda. Ama en büyük soru Erdoğan’ın bunun kabul etmeye yanaşıp yanaşmayacağı. Kısacası siyasetin yumuşaması için Erdoğan’ın yumuşaması, bunu pratikte inandırıcı bir şekilde göstermesi gerekiyor.