Güncel siyaset okuması yapmak ve gelecek öngörüsünde bulunmak isteyenler için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin özgün bir konumu söz konusu. Devlet Bey'in düşünce sistematiğini anlamak kadar sürprizlerine hazırlıklı olmak gerektiği de aşikar. Bilhassa son çeyrek asrın siyasi gelişmelerine damga vurduğu açık bir gerçek. Öylesine kritik dönüm noktalarında beyanatlar veriyor ki şaşırmamak elde değil. Mesela normal şartlarda İYİ Parti'deki iç karışıklığı dışarıdan izleyip bu partide çözülme yaşanmasını beklemesi hiç de yadırganmaz. Hele ki daha önce MHP'den ayrılan kadrolara belli şartlarda kapıyı açık bırakmışken. Ama Devlet Bey öyle yapmadı. İYİ Parti Genel Başkanlığı'na aday olmayacağını ilan eden Meral Akşener'e çağrıda bulundu. "Ayrılma kararından vazgeçerek partisinin başında devamını, aday olmayı düşünenlerin de etrafındakenetlenmesi gerektiğini düşünmekteyim" dedi.
Bu noktadan hareketle hafızamızı tazeleyecek olursak...
2002 yazına gittiğimizde Sn. Bahçeli, o günlerin siyasi mühendislik çalışmalarına bayrak açmış, partili arkadaşlarını şaşırtacak şekilde 3 Kasım'da erken seçim önermişti.
2002 şartlarında dikkat çekici çıkış yapan bir Genç Parti vardı. Cem Uzan'ın söylemleri MHP tabanını da aşındırıyordu. İşte o kritik eşikte Uzan'ın seçime katılmasını engelleyecek "vatandaşlık sorunu" belgesiyle birlikte Balgat'taki genel merkeze ulaştı. Ama Devlet Bey buna tenezzül etmedi. (MHP, 2002'de kılpayı farkla baraj altında kaldı!)
2007 yılına geldiğimizde Türkiye, 367 garabeti ile uğraşıyordu. Cumhurbaşkanı seçimi, askeri ve adli vesayet odaklarınca krize dönüştürülmüştü. AK Parti, "hodri meydan" dedi ve seçim kararı aldı. Millet, siyaset dışı güçlere büyük bir ders verdi. Fakat 367 barajı öylece duruyordu. Devlet Bey istese "aday pazarlığı" başlatabilecek durumdaydı. İşin o yanına hiç bakmadan "Meclis'e gireceğiz. Kendi adayımızı çıkaracağız" açıklamasıyla ezberleri bozmuştu.
Arada, sert muhalefet örnekleri sergilediği olaylar da yaşandı. Ne zaman ki "beka meselesi" baş gösterdi, Devlet Bey düne takılmadan zamanın ruhuna uygun davrandı.
Nitekim 15 Temmuz hain darbe girişimi karşısında Sn. Bahçeli dimdik durdu. İlk adımı 7 Ağustos 2016 Yenikapı Mitingi'nde attı. Devlet, millet, vatan, bayrak etrafında saygın mesajlar verdi.
Sonra, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişe imkan sağlayan Anayasa değişikliği için çağrıda bulundu. Gerekli desteği verdi. 2017 yılındaki referandumda da tutarlılığını sürdürdü.
Bu sırada dikkat çekici bir teklif daha getirdi. "İttifak Modeli'nin" altyapısının kurulmasını sağladı. 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde AK Parti ve MHP, ortak adaylarla ve ayrı ayrı seçime girecekleri merkezleri rasyonel şekilde belirledi.
Bahçeli, 2018 ve 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sn. Tayyip Erdoğan'a mutlak desteğini ifade etti ve teşkilatını yönlendirdi.
Hassas görevlerdeki bazı bakanlara dönük linç kampanyalarını erken fark ederek, yanlarında durduğunu söylemekten çekinmedi.
Terörle mücadele, kripto FETÖ'cülerin temizlenmesi, ABD ile AB'den yönelen açık ve örtülü baskılara direnç gösterilmesi, her türlü afet anında milli dayanışma, Kandil'le işbirliği yapan muhalefetin perde arkasını aralama, AYM ve AİHM kararlarının siyasal boyutuna keskin itiraz... Yine Devlet Bey'in ön plana atıldığı konu başlıkları arasında tarihteki yerini aldı.
Ve nihayet... 17 Mart'taki MHP Kurultayı'ndaki cümleleri... "Bu, benim final seçimim" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a seslendi ve "Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Cumhur İttifakı olarak yanındayız" vurgusuyla tüm spekülasyonlara set çekti...
Demem o ki...
Devlet Bey'in izlediği çizgi, günlük siyasetin parametrelerine sıkıştırılamayacak kadar kalın hatlar içeriyor. Beka ve istikrar doğrultusunu izliyor.