MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçim günü oy kullanmaya gittiğinde yüzünde ve alnında morluklar vardı; omuzu da askıya alınmıştı. Fakat gazeteciler nedenini soramadı.
Bir gazeteci “Efendim seçim sonuçlarını nereden takip edeceksiniz?” gibisinden önemsiz bir soru sordu o kadar. Bırakın morlukların nedenini sormayı “Geçmiş olsun” bile diyemedi muhabirler. Bahçeli de birkaç cümlelik açıklama yaptıktan sonra yanlarından uzaklaştı.
Bahçeli’nin yüzündeki morluklar, ekran başındakilerin bile dikkatini çekince kısa haberlere konu oldu. Haberlerin ardından MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, Bahçeli'nin “kurultaydan önce evinde bir kaza geçirdiğini” açıkladı. Bu da “Yüzündeki morlukların nedeni belli oldu” diye yazıldı bazı haber sitelerinde.
Oysa nedeni çok da belli olmamıştı. Ev kazasının nasıl olduğunu anlatmamıştı Ataman. Sabah namazına kalktığında başı mı döndü, yoksa televizyon kumandasını almak isterken halıya mı takıldı düştü? Bahçeli’ye de sorulmayınca orası bir muamma olarak kaldı.
Üstelik MHP’nin kurultayı 17 Mart’taydı; Bahçeli o gün kürsüye çıktığında omuzu askıdaydı ama yüzünde morluk görünmüyordu. Yüzündeki morluklar fondötenle kapatılmış, foto muhabirlerinin yakın çekimine izin verilmemiş, yakın fotoğraflar da partiden dağıtılmıştı. Askıyı soranlara da “ters bir hareket sonucu omuzunu burktuğu” söylenmiş, düşmeden söz edilmemişti.
Bahçeli’ye seçim günü sorulması gereken bir soru daha vardı; “Neden seçim kampanyası yapmadınız?” Bu soru da Bahçeli’ye sorulmadı ya da sorulamadı.
Halbuki Bahçeli, -28 Ocak’ta Mersin ve 4 Şubat’ta Manisa dışında- hiç seçim mitingi düzenlememiş, Oksijen gazetesine göre kurultaydan sonra seçime kadar geçen 14 gün boyunca sadece bir yazılı açıklama yapmıştı. Kurultay öncesinde de 13 Şubat’ta Meclis grup konuşması için kürsüye çıkmış, 29 Şubat’ta basın toplantısı yapmıştı. Bu durumda kamuoyu önüne çıkmamasının, seçim kampanyası ve miting yapmamasının tek gerekçesi “ev kazası” olamaz!
Fakat Türkiye’de öyle bir medya düzeni oluştu ki, günlerce ortada görünmeyen, miting düzenlemeyen iktidar ortağı bir partinin genel başkanına nedeni sorulamıyor. Günboyu gazetesindeki “Bahçeli’nin yaralı hali seçime katılımı etkiledi” haberi dışında gündeme bile getirilemiyor. Hatta MHP’nin gazetesi Türkgün’e kalsa o bile yazılamayacak, onlar gibi tüm medyanın Bahçeli’nin yüzündeki morlukları fotoşoplayıp öyle yayımlaması zorunlu olacak!
Artık politik gazetecilik, toplumu bilgilendirmek değil iktidar mensuplarını memnun etmek üzerine kurulu. “Seçim öncesinde neredeydiniz” deyip “Efendim”i kızdırmak da var işin içinde.
∗∗∗
AKP’Lİ YAZARLARIN ÖZELEŞTİRİ ÇAĞRISI
AKP yanlısı yazarlarda da yenilmişlik duygusu egemen. Yeni Şafak yazarı Ali Saydam, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim değerlendirmesinde “AK Parti'nin dünya görüşünü benimseyen medya”ya da mesajlar olduğunu, medyanın da kendi duruşlarıyla ilgili ders çıkarması gerektiğini vurguladı. Saydam, medyanın da “kendi davranış dilini ve olayları ele alış biçimini gözden geçirmesi” gerektiğini savundu.
Akşam gazetesi yazarı Taceddin Kutay da artık partisini ne kadar içselleştirmişse “AK Parti otokritik yapabilecek mi” başlıklı yazısında “her birimiz kendi mecramızda, evvela kendimizden başlamak üzere kendimizle ve şu güne kadar yapıp ettiklerimizle yüzleşmeliyiz” diye yazdı.
Özeleştiri çağrısı yapan Saydam ve Kutay dışındaki AKP yanlısı başka yazarlar da yenilginin nedenleri üzerine derin arayışa girdi. Aniden emekli maaşlarının düşük kaldığını, hayat pahalılığını, adayların yanlış olduğunu, AKP’nin gerçeklerden koptuğunu keşfettiler.
Oysa seçim öncesinde görebildiğim kadarıyla iktidar yanlısı yazarlar arasında Cem Küçük, Ali Saydam, Mehmet Metiner, İsmail Kılıçarslan gibi az sayıda isim satır aralarında da olsa iktidarın hatalarından, eksikliklerinden söz ediyordu.
Şimdi “Seçmende akıl tutulması” diye yazıp seçmeni suçlayan Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu dışında hemen tüm iktidar yanlısı yazarlar, AKP’nin eksiklerini, yanlışlarını yazıp duruyorlar. Ancak hepsinin ortak noktası, asla ama asla Cumhurbaşkanı Erdoğan’da hiçbir hata görmüyor olmaları. Hiçbiri de Erdoğan’a toz kondurmuyor.
En ileri giden de İstiklal gazetesi yazarı Arzu Erdoğral oldu. “AK Parti neden kaybetti” başlıklı yazısında “Yazık değil mi Recep Tayyip Erdoğan’ın bunca emeğine?” diye yazdı.
Sanırsınız adayların belirlenmesinde Erdoğan’ın hiç söz hakkı yoktu; sanırsınız iktidarın ekonomik icraatları Erdoğan’dan habersiz ve onayı alınmadan sürüp gidiyor! Bu kadar taraftar olunca olup bitene nesnel bakabilmeleri, analiz yapabilmeleri mümkün olamıyor.
∗∗∗
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ANIMSADILAR
Nasıl oldu da Yeni Şafak, yerel seçimin ertesi günü “Hani basın özgürlüğü” başlıklı bir haber yayımlamaya yüz bulabildi, anlayamadım. Yeni Şafak, muhabirinin CHP İstanbul İl Başkanlığı’na alınmamasına tepki gösteriyor, “CHP’nin basın mensuplarının haber yapma özgürlüğünü engellediğini” savunuyordu.
Elbette Yeni Şafak muhabiri de engellenmemeli. Ancak aynı akşam Now muhabiri de dahil muhalif medyadan hiçbir gazeteci AKP İstanbul İl Başkanlığı binasına alınmadı. Kaldı ki, Cumhurbaşkanlığı yıllardır muhalif medyaya akreditasyon engeli çıkarıyor ve muhalif medyadaki muhabirler hiçbir etkinliğe alınmıyor.
Muhalif medyanın engellenmesine itiraz etmeyen Yeni Şafak’ın, muhabiri engellenince “basın özgürlüğü”nden dem vurması tam bir çifte standart. Basın özgürlüğünü samimi olarak savunsalar muhalif medyaya akreditasyona karşı çıkarlardı. Nerede o tutarlılık?
∗∗∗
Tek cümleyle:
• Dipnot Tv, Haber3, Gazete Pencere, Karar, Milli Gazete ve Yeni Şafak, Kadir İnanır’ın 12 Aralık 2021’de Pamukkale Üniversitesi hastanesinden taburcu olurken AA’nın çekilen fotoğrafını geçen hafta Ümraniye Eğitim Hastanesinden ayrılırken çekilmiş gibi kullandı.
• Milliyet’in, dünyanın en zenginleri haberlerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar ve kardeşi Haluk Bayraktar’ın da Forbes’in listesine girdiği bilgisi eksikti.
• Selçuk ve Haluk Bayraktar’ın “Dünyanın en zenginleri” listesine girdiğini yayımlayan Akşam, İHA, Sabah, Türkiye ve Yeni Akit, iki gün sonra da “Baykar’dan ekonomiye 12,2 milyarlık katkı” başlıklı bir “sempatik gösterme” haberi kullandılar.
• Merkez Bankası’nın yıllık enflasyon hedefi yüzde 36 iken Yeni Şafak, ilk üç ayın enflasyon oranının yüzde 15,6’ya çıktığını aktaran habere “Hedefle uyumlu enflasyon" başlığını attı.
• Polis, Van’da seçimi kazanan Abdullah Zeydan’a mazbata verilmemesine tepki eylemlerini izleyen gazetecileri şiddet maruz bıraktı ve yedi gazeteciyi gözaltına aldı.
• Hürriyet, DHA mahreçli “Estetik kâbusu” haberinde suçlanan özel hastanenin adını gizledi.
• Türkgün, “Algı operasyonlarına rakamlarla cevap” manşetinde “oran” ve “sayı” ile rakam sözcüklerini karıştırarak Türkçe yanlışı yaptı.
• Yeni Şafak’ın yerel seçim ile sinemayı ilişkilendiren “Seçim sonuçlarına bir de bu açıdan bakın” başlıklı yorum yazısında imza yoktu.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com